İFTİRA SUÇU VE YARGITAY KARARLARI

5237 S.lı Türk Ceza Kanunu MADDE 267

İftira(1) Yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.(2) Fiilin maddî eser ve delillerini uydurarak iftirada bulunulması halinde, ceza yarı oranında artırılır.(3) Yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş mağdurun aleyhine olarak bu fiil nedeniyle gözaltına alma ve tutuklama dışında başka bir koruma tedbiri uygulanmışsa, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.(4) Yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olan mağdurun bu fiil nedeniyle gözaltına alınması veya tutuklanması halinde; iftira eden, ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna ilişkin hükümlere göre dolaylı fail olarak sorumlu tutulur.(5) Mağdurun ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis cezasına mahkûmiyeti halinde, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis cezasına; süreli hapis cezasına mahkûmiyeti halinde, mahkûm olunan cezanın üçte ikisi kadar hapis cezasına hükmolunur.(6) Mağdurun mahkûm olduğu hapis cezasının infazına başlanmış ise, beşinci fıkraya göre verilecek ceza yarısı kadar artırılır.(7) İftira sonucunda mağdur hakkında hapis cezası dışında adlî veya idari bir yaptırım uygulanmışsa; iftira eden kişi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.(8) İftira suçundan dolayı dava zamanaşımı, mağdurun fiili işlemediğinin sabit olduğu tarihten başlar.(9) Basın ve yayın yoluyla işlenen iftira suçundan dolayı verilen mahkûmiyet kararı, aynı veya eşdeğerde basın ve yayın organıyla ilan olunur. İlan masrafı, hükümlüden tahsil edilir.

İftira Suçunda Hazırlık Tahkikatında Etkin Pişmanlık Gösterilmesi

1-)İftira suçundan dolayı hazırlık tahkikatında etkin pişmanlık gösterip  doğru açıklamada bulunulması hailinde,  5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 269/2.maddesinin uygulanması gerekir

2-)Sanığın yapılan soruşturma sırasında, kovuşturmaya başlamadan kimliği hakkında doğru açıklamada bulunarak iftiradan döndüğünün anlaşılması karşısında; etkin pişmanlık hükmünü düzenleyen 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun  269/2. maddesi gereğince cezasından indirim yapılması gerekir,(6.CD 20.10.2008 tarihli Esas No:2007/16297  Karar No:2008/17216 künyeli kararı)

İftira Suça Hakkında Umumi Malumat

1-)Aşağıda iftira suçu hakkında umumi malumat verilmiştir.

2-)İftira suçu, ana bir suçtur. Yani mükerrep suç değildir.

3-) İftira suç, yüz kızartıcı bir suçtur. Yuz kızartıcı suç olmasından dolayı kanunlarda bazı hukuki sonuçlar bağlanmıştır.İftira suçundan mahkum olan kişi, Devlet memuru olamaz.

4-)İftira suçu, doğrudan kastla irtikap edilebilir. Yani iftira suçunu olması için, failde ön bir malumat gerekir.Failin, mağdurun suçsuz olduğunu bilmesi gerekir.Muhtemel yani olası kastli iftira suç irtikap edilemez.

5-)İftira suçu adliyeye karşı irtikap edilir ve resen takip edilir.

6-)İftira suçu, ancak ihbar, şikâyet ve basın ve yayın yoluyla işlenebilir.Bunun dışındakiler hakaret suçu yönünden değerlendirilmesi gerekir.

7-)İftira suçunda, zamanaşımın başlanğıcı,  5237 sayılı  Türk Ceza Kanunu’nun 167/8. maddesine ğöre, failin suçu irtikap etmediği sabit olduğu andan itibaren başlar.

8-)İftira suçunda, ihbar, şikâyet, basının  haber verme hakkı ile savunma hakkı yönünden hukuka uygun sebebi teşkil edebilir.

9-)İftira suçununda  şikayet hakkının konusu, suç olduğu gibi, idari yaptırım gerektiren fiiller de olabilir.Bir memura disiplin cezası gerektirecek bir  de iftira suçunun konus olabilir. Mesela bir kamu görevlisine, görevine geç gelip erken lgittiği konusunda iftira  edilmesi edilebilir.

10-)İftira suçu,  şekli olarak yapılabildiği gibi, suçun maddi unsurları oluşturulmak suretiyle de irtikap edilebilir. Mesela, mağdurn evine uyuşturu madde veya tabanca koyup bilahare ihbarde bulunulabilir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 267/2 fıkrasına göre, iftira suçu, suçun madi eser ve dellilerini uydurmak suretiyle irtikap edilmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında arttırılır.

11-)Sanığın,otomobilini takas yoluyla haricen satıp devrettikten sonra, aracın resmi devir işlemleri ya da iadesini sağlamak amacıyla, aracı en son elinde bulunduran mağdur hakkında emniyeti suistimal suçlamasıyla savcılığa yakınmada bulunma eyleminin,iftira suçunu oluşturmasına karşın,yasal olmayan gerekçelerle beraat kararı verilmesi,hukuka aykırıdır4.CD19.09.2006 tarihli ve Esas No:2005/10959  Karar No:2006/14057 künyeli içtihadı)

12-)İftira suçu, şikayet hakkıyla birlikte irtikap edilebilir. Mesela bir kimse, failin kendisini darp etti konusunda şikayette bulunduktan sonra, ayrıca  olay anında içinde para bulunan cüzdanının da çaldığına dair ifirada bulunsa ve yapılan tahkikat sonunda, hırsızlık suçunun iftira olduğu anlaşılması halinde,  kasten müessir suçundan dava açılıp, hırsızlık suçundan ek-takipsizlik kararı verilip, iftira suçundan da dava açılması gerekir.

13-)Bir kimse haricen satıp devrettiği aracı bilahre geri almak veya resmi işlemlerini tamalamak üzere, aracının falanca kişi tarafından çalındığı yolunda şikayette bulunması halinde iftira suçu oluşur.

14-)İftira suçu ile ilgili olarak  5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu’nun 3 ve 4. maddesi gereğince tanık koruma hükümleri uygulanır.

15-)Savunma yapmak, iftira atmak demek değildir. Borç verdiği parayı ödememek için, suçu konu senedin zorla imzalatıldığını söylenmesi halinde diğer sartlaı varsa iftira suçu oluşur.

16-)İftira edilen fiilin, irtikap etmediği soruşturma veya yargılama safahatında sabit olup, hakkında,  takipsizlik veya beraat kararı verilen kişi hakkında, tevkif etme veya gözaltına alma dışında başka bir koruma tedbiri uygulanmış ise verelen ceza yarı oranında arttırılır,

17-)5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 267/4. maddesine göre, iftiraya uğrayan kişi hakkında, hazırlık tahkikatında takipsizlik; yargılama safahatında da beraat karı verilmiş  ancak, mağdur iftira suçundan dolayı tevkif edilmiş ve gözlem altına alınmış ise, müfteri hakkında, ayrıca hürriyeti tahdit suçundan dolayı ceza verilir.

18-)Sanığın borcunu ödememek için kendisi tarafından düzenlenen 05.01.2004 tarihli belgenin katılan tarafından,rızası dışında elde edildiğini iddia ederek katılanı sahtecilik,dolandırıcılık ve güveni kötüye kullanma suçlarından Cumhuriyte Savcılığı’na şikayet ettiğinin anlaşılması karşısında,iftira suçunun sübuta erdiği gözetilmeden yasal temelden yoksun gerekçelerle beraat kararı verilmesi, (4.CD25.02.2008 tarihli ve Esas No:2006/9661 Karar No:2008/1773 yYKD. 2008/5. Sayı )

19-)İftira suçunun özel bir halini düzenleyen 268.maddesindeki başkasına ait  kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun oluşabilmesi için de kişinin, işlediği  suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek  amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanması koşulu aranmaktadır. Başka bir anlatımla, bu maddede öngörülen suçta fail sadece kimliği hakkında yalan  beyanda bulunmamakta, aynı zamanda başkasının kimliğini ya da kimlik bilgilerini  kullanarak kendisini suçsuz ve bir başkasını da işlemediği bir suçun faili olarak göstermek  suretiyle iftirada bulunmaktadır. Bu açıdan değerlendirildiğinde, failin kullandığı  başkasına ait kimlik bilgilerinin gerçek bir kişiye ait olması gerekmektedir.

20-)İftira suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 270. maddesinde tanzim edilen suç uydurma suçundan da farklıdır. Suç uydurma suçu yani suç tasniiden, farkı, suç tasniide, belli bir kişi fail olarak hedef gösterilmemektedir.Yargıtay’ın emsal kararlarına göre, suç tasniiden belli bir kişi fail olduğu anlaşılabiliyorsa, mesela aracın plakasından, bu durumda fiil, suç tasni olarak değil, iftira suçu olarak vasıflandırmak gerekir.

İftiradan Dolayı Verilen Kararın İnfaz Edilip Edilmediği Araştırılmalıdır

İftira suçundan yapılan tahkikat sırasında, iftiradan dolayı verilen idari yaptırımın infaz edilip edilmediği araştırılıp akibetine göre karar verilmesi gerekir

Sanık Çerikin, ehliyetsiz ve alkollü araç kullanırken kolluk güçleri tarafından yakalanması üzerine kendisini kardeşi Cahit olarak tanıttığı, Cahit adına trafik ceza tutanağı düzenlenerek Cumhuriyet savcısı tarafından 5326 sayılı Kabahatler Kanunu gereğince de idari para cezası verildiği anlaşılmakla; Cahit adına düzenlenen idari yaptırım kararının yerine getirilip getirilmediği araştırılarak sonucuna göre sanıklar hakkında TCY.nın 267.maddesinin 1. ya da 7.fıkrasının uygulanması gerekirken eksik inceleme ile hükümlülük kararı verilmesi, hukuka aykırıdır ,4.CD Esas No:2008/18677 Karar No:2010/20603 künyeli içtihadı)

İhbar bir hak olduğundan kullanılması halinde iftira suçu oluşmaz. İftira suçunda isnat edilen fiile yönelik mağdurun açık bir şekilde belirli (muayyen), belirlenebilir ,nitelendirilebilir olması gerekir. Kapsamı ve sınırları belirli olmayan, soyut ve genel ifadelerle yapılan isnatlar veya isnat edilen eylemin birden fazla olması halinde hangi mağdura yönelik olduğunun anlaşılamadığı beyanlar, olumsuz değerlendirmeler, gerçeğe aykırı beyanlar iftira suçunu oluşturmaz.(Ünver S.68). Ayrıca ihbarla bildirilen olayın,yetkili makamları harekete geçirecek ciddiyette olması gerekir. (Bayraktar S.197) İsnadın da belirli veya açık bir şekilde belirlenebilir bir kişiye yönelik olması gerekir.İsnadın objektif olarak gerçeğe aykırı olması yani failin TCK Md 267/1 de belirtildiği gibi ” İşlemediğini bildiği halde ” masum kişiye yönelik isnatta bulunması gerekir.Bu bağlamda bildirim objektif olarak yanlış olmalı ya da isnatta bulunulan kişiye gerçeğe aykırı olarak suçsuz olduğunu bildiği halde hukuka aykırı isnatta bulunulmalıdır.(Artuk/Gökçen/Yenidünya s.971)

Mağdur hakkında isnat edilen eylem sonucunda Beraat kararı veya Kovuşturmaya Yer Olmadığı kararı verilmesi tek başına iftira suçunun oluşumuna sebebiyet vermez, bu hususta kesin delil olarak kabul edilemez. Yargıtay Ceza Genel Kurulu 22.03.2005, 4-17/33 sayılı kararı.

TCK Md 267 de belirtilen iftira suçunun manevi unsuru doğrudan kasttır.Suçun olası kast veya taksirle işlenebilmesi mümkün değildir.Suçun bilinçli veya bilinçiz taksirle işlenebilmesi de mümkün değildir.Suçun manevi unsurunun ön şartı failin mağdurun işlemediğini yani masum olduğunu açık ve kesin bir şekilde bilmesidir.(Yenidünya S.2850) Failin tipik eylemin gerçekleştirilmesine yönelik genel kastı yeterli olmaz.. İftira suçu ancak özel kastla işlenebilir. Bu iftira kastı doktrinde iftira kastı olarak adlandırılmaktadır.Kanun koyucu toplumun gerçekleşen suçlarla ilgili ihbarları elde etmekteki menfaatini göz ünündeki bulundurarak, suçun olası kast veya taksirle işlenemeyeceğini kabul etmiştir. Failin, isnatta bulunduğu ve dile getirdiği hususları mağdurun işlediği kanaat ve inancıyla şikayet ve ihbar yapılmış ise, bu halin nedenleri ve somut gerekçeleri ortaya konulması durumunda da yine iftira suçu oluşmaz. Her olayın gelişim sürecine, failin kültür seviyesi, ekonomik durumu vs kriterlere göre iftira kastının hakim tarafından tayin edilmesi gerekir.

FETÖ terör örgütü ile ilişkili olduğundan hareketle failin mağdura bazı isnatlarda bulunması halinde, failin mağdurun bu örgütle hiç bir ilişki ve bağlantısının olmadığını kesin ve şüpheye mahal bırakmayacak şekilde bilmesi gerekir. Aksi halde iftira suçu oluşmaz. Anılan örgütün Takiye, kamufle olma, gizlenme gibi yöntemleri de nazarı dikkate alındığında aralarında husumet bulunmayan failin, mağdura iftira kastıyla hareket ettiğini ispatlamak oldukça müşkül bir vaziyet alacaktır. Bu haliyle failin bazı somut eylem ve duyumlardan hareketle mağdurun FETÖ örgütü ile bağlantılı olduğunu veya FETÖ üyesi olduğunu beyan ederek ihbar etmesi ve bu somut vakıaları ortaya koyması halinde yine iftira suçu oluşmaz. Zira devlet kurumları dahi adı geçen örgütü tam anlamıyla çözümleyebilmiş değildir. Bu haliyle failden kesin olarak işlemediğini bildiği koşulunun sert anlamda yorumlanarak külfetin kendisine yüklenmesi beklenemez.

İsnadın gerçek dışılığını kesin olarak failin bilmesi gerektiğinden doğrudan kast gereklidir.İsnadın mümkün-muhtemel görülmüş olması veya olursa olsun düşüncesiyle hareket etmiş olması halinde suç subut bulmaz. Zira neticenin fail tarafından mümkün görüldüğü durumlarda doğrudan kasttan söz edilemez.Yine isnatta bulunan failin olayın objektif gerçek dışılığı hususunda şüphe kuşku ve varsayımdan hareket etmesi halinde doğrudan kastı bulunmadığı için iftira suçunun manevi unsuru meydana gelmemiş ve suç oluşmamış olur.Benzer şekilde ihbarda bulunulan olayın gerçek olduğundan emin olmakla beraber, belirli kişilerin suçun faili olduğunu iddia etmiş ve bunu da bazı olaylara, maddi vakılara dayandırmış olması halinde fail olası kast ile hareket ettiğinden iftira suçu vucut bulmaz. İsnat edilen hukuka aykırı fiilin objektif olarak gerçek dışı olmasından anlaşılması gereken; asılsız isnada maruz kalan kişinin gerçekten hiç suç işlememiş bir kimse olması ya da isnadın muhattabı olan bu kişinin suç işlemekle birlikte isnadın konusunu oluşturan suçu işlememiş olması veya isnatlarla hiç bir bağlantısının, ilgisinin olmamasıdır. (Tezcan 2017;1158)

Failin daha önceki bazı olaylardan duyduğu şüphe veya tahmine dayalı olarak isnatta bulunması durumunda iftira suçu oluşmaz.Bu durumda fail, suç isnat ettiği kişinin bu suçu işlemediğini kesin olarak bilmemekte;tahmin etmekte veya şüphelendiği isimleri soruşturma organları ile paylaşmaktadır.Bu şekilde yapılan isnatta ”işlemediğini bildiği halde” şartı tam olarak gerçekleşmediğinden iftira suçunun meydana gelmeyeceği açıktır.(Alp Tolgahan Serttaş, S.117) Suçun oluşumu için fail ihbar veya şikayetin asılsız olduğunu kesin olarak bilmelidir.

Katılanın Cumhuriyet savcısı veya hakim olması halinde 2802 sayılı Kanunun 76/3 maddesi gereğince Adalet Bakanlığından izin alınması gerekir. Soruşturma ve yargılama en yakın ağır ceza mahkemesinde ve buradaki savcılıkça yapılır.(4.CD.2012/8172 ve 2011/5593 K.)

Sanığın şikayetine konu iddiaların ispat edilememiş olması tek başına suçun oluşumu için yeterli değildir.(4.CD.2011/6428 K.)

Sanığın duyumları, değerlendirmeleri ve başkasının beyanına dayanarak şikayette bulunması halinde iftira kastı yoktur.

İftirada, mağdurun masum olduğunun veya isnat edilen fiilin asılsız olduğunun fail tarafından kesin olarak bilinmesi gerekmektedir.Şüphe ve tahmine dayalı ihbarlar iftira suçu oluşturmaz.(İftira Suçu, Yasin Aydın. S.55)

Yapılan ihbar ve şikayet üzerine yürütülen soruşturma sonucunda verilen KYOK kararı veya görülen dava sonucunda mağdur lehine verilen Beraat kararı, iftira suçunun dayanağı olamaz. Bu haller suç için karine de oluşturmaz.(Malkoç,s.1834) Yargıtay da istikrar kazanmış kararlarında aynı görüştedir. 16.CD.01.10.2015,2015/3512 E.,2015/3162 K. – 9.CD. 13.12.2012,2012/2558 E.,15000 K.

Kanun hükmünü ve yetkili merci emrini yerine getirme, Meşru Savunma ve Zorunluluk Hali, İlgilinin Rızası, Hakkın Kullanılması (İhbar-Şikayet-Basın Haber Verme Hakkı-İddia ve Savunma Dokunulmazlığı) gibi haller ise TCK Md 267 de tanımlanan suç açısından hukuka uygunluk nedenleri olarak belirtilmiştir.

Failin iftira attığı kişinin/iftira suçunun mağdurunun ihbar veya şikayet metninde açık bir şekilde isnatlara yönelik eylemlerle ilgili olarak belirli veya belirlenebilir olması gereklidir.(Hafızoğulları ve Aygün Eşitli 2015,98-Ünver 2016;65-Bayraktar 1974;190)

BİMER veya CİMER üzerinden gerçekleştirilen başvurularda , Bimer veya Cimer aracı kurum olduklarından, ihbar veya şikayetin yönlendirildiği merciye metnin ulaşmasıyla suç tamamlanır. Bu  açıdan bu gibi hallerde yönlendirilen merci merkezinin ve bulunduğu ilin, suç yeri olarak kabülü gerekir. Görevli ve yetkili mahkemenin de buna göre tespit edilmesi gerekir. Örneğin Bimer üzerinden yapılan başvuru Ankara C.Başsavcılığına gönderilmiş ve işlem de bu savcılık üzerinden yapılmış ise iftira suçunda görevli mahkeme CMK Md 12 gereğince suçun işlendiği yer olan Ankara Asliye Ceza Mahkemesidir. Yetkili savcılık da yine Ankara C.Savcılığıdır. Yetkisiz C.Savcılığına iftira suçu ile ilgili herhangi bir başvuru yapıldığında C.Savcısının gerekli delilleri toplayarak gerekli görmesi halinde dosyayı yetkili yer C.Savcılığına göndermesi gerekir. Zira suç yeri mahallindeki savcılığın delilleri ikamesi daha kolay olacaktır. Ancak İftira suçunda Mağdurun Hakim veya Savcı olması ve şikayetin kötü niyetli olarak yapıldığının anlaşılması durumunda 2802 sayılı Kanunun 76/3 maddesi gereğince Soruşturma ve kovuşturma en yakın ağır ceza mahkemesinde ve bu yerdeki savcılık tarafından yapılır.(4.CD.2012/8172 ve 2011/5593 K.) Özel Yasa hükümleri gereğince katılanın Cumhuriyet savcısı veya hakim olması halinde 2802 sayılı Kanunun 76/3 maddesi gereğince Adalet Bakanlığından izin alınması gerekir. İftira suçunda aynı şikayet veya ihbar dilekçesi ile birden fazla kişiye haksız isnatta bulunulup, iftira suçunun işlenmesi halinde fail hakkında TCK Md 43 hükümleri uygulanmalıdır. İftira suçu sebebiyle fail göz altına alınmış veya tutuklanmış ise; fail hakkında ayrıca hürriyeti tahdit suçundan işlem yapılabilmesi için, failin kasıtlı (bilerek ve isteyerek-) mağdurun kesin olarak suçu işlemediğini, masum olduğunu bildiği halde hakkında adli soruşturma ve kovuşturma gerektirecek içerik ve nitelikte haksız isnatlarda bulunması ve bu sonucu istemesi gerekir. Failin isnatları dışında mağdur başkaca somut delil veya nedenlerle göz altına alınır veya tutuklanırsa, ayrıca alıkoyma suçundan işlem yapılmaz. Mağdur hakkında asılsız ve haksız isnatlar sonucu verilen KYOK kararı veya BERAAT kararlarına ilişkin adli tahkikat dosyalarının asılları veya onaylı örneklerinin talep edilerek, iftira suçuna ilişkin değerlendirmede dosya kapsamı içerisinde bulundurulması gerekir. Failin yargılandığı davada savunmasına yönelik olarak diğer sanıklar veya mağdurlar haklarında isnatlarda bulunması halinde de savunma hakkı kapsamı içerisinde kalması sebebiyle iftira suçu oluşmaz.

T.C
YARGITAY
5. CEZA DAİRESİ 
ESAS NO.2018/5966
KARAR NO.2018/4704 
KARAR TARİHİ.25/06/2018

>İFTİRA SUÇU HAKİM VE CUMHURİYET SAVCISINA KARŞI İŞLENİRSE SORUŞTURMADA YETKİLİ YER CUMHURİYET BAŞ SAVCILIĞI.İftira suçundan şüpheli … hakkında yapılan soruşturma sırasında, suç yeri itibarıyla dosyanın Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine dair Bilecik Cumhuriyet Başsavcılığının 30/01/2017 tarihli ve 2017/482 soruşturma, 2017/48 sayılı yetkisizlik kararını müteakip, bu kez suç yeri bakımından dosyanın Bilecik Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine ilişkin Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 08/02/2017 tarihli ve 2017/4268 soruşturma, 2017/214 sayılı yetkisizlik kararı üzerine, Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığının yetkisizlik kararının kaldırılmasına dair mercii Bilecik Ağır Ceza Mahkemesinin 04/04/2017 tarihli ve 2017/231 değişik iş sayılı kararının;2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 76/3. maddesinde “Bu gibi hallerde kovuşturma, şikayet olunan hakim ve savcının mensup olduğu mahkemeye en yakın ağır ceza mahkemesi merkezindeki Cumhuriyet savcısına ve yargılaması o yer ağır ceza mahkemesine aittir.” hükmüne yer verilmiş bulunduğu cihetle, anılan maddenin hakim ve savcıların şüpheli olduğu durumda uygulanabileceği, dosyada savcının müşteki olduğu ve müştekinin hakaret içerdiği iddia edilen sözlere Bilecik’te muttali olduğu da nazara alındığında, soruşturmanın Bilecik Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülmesi gerektiği gözetilmeden, Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığının yetkisizlik kararının kaldırılmasına karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli, 03/07/2017 gün ve 94660652-105-11-5376-2017-Kyb sayılı Kanun yararına bozmaya atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan tebliğname ile Daireye ihbar ve dava evrakı ile birlikte tevdii kılınmakla gereği düşünüldü:

2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 76/2. maddesinde hakim ve savcılar hakkında disiplin cezasını gerektirecek mahiyette olan ihbar ve şikayetin kötü niyetle yapıldığı veya delillerin uydurulduğunun anlaşılması karşısında 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 267 nci maddesinin birinci fıkrasında yazılı ceza hükmolunup kovuşturmanın şikayet olunan hakim ve savcının mensup olduğu mahkemeye en yakın ağır ceza mahkemesi merkezindeki Cumhuriyet savcısına ait olduğunun hüküm altına alınmış olduğu ve şüphelinin 18/05/2016 tarihli ‘Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’na’ başlıklı dilekçe ile müştekiyi şikayet ettiği belirlenmekle Bilecik Ağır Ceza Mahkemesince verilen 04/04/2017 tarihli ve 2017/231 değişik iş sayılı kararına yönelik kanun yararına bozma isteminin REDDİNE,dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na TEVDİİNE, 25/06/2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.T.C.
YARGITAY
ONALTINCI CEZA DAİRESİ

Esas: 2016/33
Karar: 2016/2565
Tarih: 18.04.2016
  • İFTİRA SUÇU

ÖZET-İftira suçunun oluşabilmesi için; yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat edilmesinin gerektiği, somut olayda; sanığın iddialarının maddi vakıalara dayandığı ve eyleminin suç işlemediğini bildiği kimseye suç atmak biçiminde olmayıp Anayasal şikayet ve ihbar hakkını kullanma niteliğinde bulunduğu tüm dosya kapsamından anlaşıldığından, yasal unsurları itibariyle oluşmayan iftira suçundan sanığın beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi kanuna aykırıdır.

maddeleri uyarınca mahkumiyet

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

İftira suçunun oluşabilmesi için; yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat edilmesinin gerektiği, somut olayda; sanığın iddialarının maddi vakıalara dayandığı ve eyleminin suç işlemediğini bildiği kimseye suç atmak biçiminde olmayıp Anayasal şikayet ve ihbar hakkını kullanma niteliğinde bulunduğu tüm dosya kapsamından anlaşıldığından, yasal unsurları itibariyle oluşmayan iftira suçundan sanığın beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi,

Kabul ve uygulamaya göre de; adli para cezalarının yerine getirilmemesi halinde 6545 sayılı Kanunla değişik 5275 sayılı Kanunun 106/3 maddesi uyarınca infaz aşamasında resen uygulama yapılabileceği nazara alındığında hüküm fıkrasında TCK 52/4 maddesi gereğince ihtarat yapılması,

Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 18.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

YARGITAY

CEZA GENEL KURULU

E. 2018/9-594

K. 2019/127

T. 21.2.2019

5237 Sayılı TCK’nın “Adliyeye Karşı Suçlar” bölümünde yer alan “İftira” başlıklı 267. maddesinin birinci fıkrası;

“Yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği hâlde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idarî bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiştir.

İftira suçu, failin, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için, bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat etmesidir. İftira suçunun konusunu hukuka aykırı fiil oluşturur. Bu fiilin suç oluşturması şart değildir. Disiplin yaptırımını veya başka bir idari yaptırımı gerekli kılan fiiller de iftira suçunun konusunu oluşturabilir. Hukuka aykırı bir eylemin gerçekleştirildiğine yönelik isnat yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunmak suretiyle yapılabileceği gibi basın ve yayın aracılığıyla da yapılabilir.

Özgü suç olarak düzenlenmediği için herkes tarafından işlenebilen iftira suçunda, hukuka aykırı fiil isnadının belli bir kişiye yönelik olması gerekir. Ancak isnada muhatap kişinin yapılacak bir araştırma sonucunda kimliğinin belirlenebilir olması yeterli olup isminin açıkça belirtilmesi zorunlu değildir.

İftira suçu failinin, isnat ettiği fiil gerçekte hiç işlenmemiş olabileceği gibi, işlenmiş olmakla birlikte kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından işlenmemiş olabilir. Yine, kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından hukuka aykırı bir fiil işlenmiş bulunmakla birlikte; iftira suçunun faili, bu fiilin karşılığında isnatta bulunulan kişiye verilecek yaptırımı ağırlaştıracak bazı eklemelerde bulunmuş olabilir. Bu durumlarda da iftira suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir.

Öte yandan, iftira suçunun oluşabilmesi için, iftira suçufailinin, hukuka aykırı fiil isnat ettiği kişinin bu fiili işlemediğini bilmesi gerekmektedir. Bu açıdan, iftira suçuancak doğrudan kastla işlenebilir. Ancak bu suçun oluşabilmesi için, doğrudan kast tek başına yeterli olmayıp; ayrıca failin hukuka aykırı fiil isnat ettiği kimse hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir müeyyideye maruz kalmasını sağlamak amacıyla hareket etmesi gerekir. Bu nedenle, iftira suçu açısından failde kastın ötesinde belirtilen amacın varlığı, bir başka deyişle özel kastın bulunması gerekmektedir.

Diğer taraftan, ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delillerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektir. Gerek 1412 Sayılı CMUK, gerekse 5271 Sayılı CMK, adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle ulaşılma imkânı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir değişle adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.

T.C.

YARGITAY

CEZA GENEL KURULU

E. 2014/14-240

K. 2018/51

T. 20.2.2018

• İFTİRA SUÇU ( İddia Edilen Olaya Dair Dosyanın Aslı veya Onaylı Suretinin Denetime Elverişli Şekilde Dosya Arasına Alınıp Usule Uygun Şekilde Toplanan Bütün Deliller Birlikte Değerlendirilmek Suretiyle Sanığın Atılı İftira Suçunu İşleyip İşlemediğinin Belirlenmesi Gerektiği )

• KİŞİYİ HÜRRİYETİNDEN YOKSUN KILMA SUÇU ( Kişinin İftira Nedeni İle Gözaltına Alınması veya Tutuklanması Halinde Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçunun Mağduru Olabilmesi İçin Yüklenen Fiili İşlemediğinden Dolayı Beraat Etmesi veya Hakkında Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar Verilmiş Olması Gerektiği )

• SUÇTA VE CEZADA KANUNİLİK İLKESİ ( Sanığın Şikâyeti Üzerine Katılanların Nitelikli Yağma Suçundan Tutuklandıkları ve Açılan Kamu Davasında Suçun İşlendiğinin Sabit Olmaması Sebebiyle Beraat Ettikleri Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçunun Mağduru Olmalarının Suç ve Cezada Kanunilik İlkesi Uyarınca Mümkün Olmadığı )

ÖZET : İftira suçunun oluşumu açısından başlatılan soruşturma sonucunda kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar verilmesi veya açılan davanın beraat ile sonuçlanması önem taşımamakta ise de, kişinin iftira nedeni ile gözaltına alınması veya tutuklanması halinde TCK’nun 267/4. maddesi yollamasıyla kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun mağduru olabilmesi için CMK’nun 223/2-b maddesi uyarınca yüklenen fiili işlemediğinden dolayı beraat etmesi veya CMK’nun 172. maddesi gereğince hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olması gerektiği anlaşıldığından, sanığın şikâyeti üzerine başlatılan soruşturma sonucunda katılanların, nitelikli yağma suçundan tutuklandıkları ve açılan kamu davasında CMK’nun 223/2-e maddesi uyarınca yüklenen suçun işlendiğinin sabit olmaması sebebiyle beraat ettikleri olayda, TCK’nun 267/4. maddesi yolllamasıyla kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun mağduru olmaları “suç ve cezada kanunilik ilkesi” uyarınca mümkün değildir. Diğer taraftan, iftira suçuna vücut verdiği iddia edilen olaya dair dosyanın aslı veya onaylı suretinin denetime elverişli şekilde dosya arasına alınıp usule uygun şekilde toplanan bütün deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle sanığın atılı iftira suçunu işleyip işlemediğinin belirlenmesi gerekirken eksik inceleme ile hüküm kurulmasında da isabet bulunmamaktadır.

DAVA : İftira ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından sanık …’in 5237 Sayılı TCK’nun 267/1, 269/3-a ve 51. maddeleri uyarınca iki kez 4 ay hapis cezası; TCK’nun 267/4. maddesi yollamasıyla 109/1 ve 51. maddeleri gereğince iki kez 1 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve ertelemeye dair Malatya 4. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 09.12.2009 gün ve 154-733 Sayılı hükümlerin, sanık müdafi ve katılan … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince 02.12.2013 gün ve 443-12494 sayı ile;

“…Sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Sanığın atılı suçları birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlediğinin anlaşılması karşısında, sanık hakkında TCK.nın 109/1 ve 267. maddelerine göre belirlenecek cezadan zincirleme suç hükümleri uyarınca 43/2 yollamasıyla 43/1. maddesine göre ceza tayini gerekirken, sanığın eylemlerinin her bir katılan yönünden ayrı suç olarak kabulüyle iki kez mahkûmiyet karar verilmesi,

Kabule göre de;

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.02.2009 gün ve 250-13 Sayılı ilamında da belirtildiği üzere, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilip verilmeyeceğinin CMK.nın 231/5-6. maddesindeki şartlar gözetilmek suretiyle seçenek yaptırımlara çevirme ve erteleme gibi diğer kişiselleştirme nedenlerinden önce hakim tarafından değerlendirilmesinin zorunlu bulunduğu gözetilmeden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının tartışılmaması” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 07.02.2014 gün ve 154330 sayı ile;

“İtirazlarımız sanığın kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna dair ve iftira suçlarına dair olarak eyleminin iki ayrı suç mu yoksa teselsül eden tek suç mu oluştuğuna ilişkindir.

Yasal mevzuatımız incelendiğinde;

Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu düzenleyen, 5237 Sayılı TCK’nun 109. maddesi;

‘ ( 1 ) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.

( 2 ) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

( 3 ) Bu suçun;

a- ) Silahla,

b- ) Birden fazla kişi tarafından birlikte,

c- ) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,

d- ) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,

e- ) Üstsoy, altsoy veya eşe karşı,

f- ) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,

İşlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat artırılır.

( 4 ) Bu suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması halinde, ayrıca bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.

( 5 ) Suçun cinsel amaçla işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezalar yarı oranında artırılır.

( 6 ) Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna dair hükümler uygulanır’ şeklinde düzenlenmiştir.

Anayasamızda güvence altına alınmış olan kişi özgürlüğünün her türlü saldırıdan korunmasına yönelik önlemler alınması devlete düşen ödevlerin başında gelmektedir. Korunan hukuki yarar özgürlüğün ihlalidir. Özgürlük maddi olmayan bir menfaattir. Geleneksel doktrine göre özgürlük kalınan yeri seçme, istediği yerde kalıp istediği yere gitme ve hareket serbestisidir. Anayasamız 19. maddesiyle kişi özgürlüğü güvence altına almıştır. Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun gerçekleşmesi bakımından mağdurun önemli bir tehlikeye maruz kalmadan bir yerden çıkmasının imkansızlığı yeterlidir.

Bu suçun oluşabilmesi için bireyin hareket özgürlüğü hukuka aykırı olarak kısıtlanmalı veya kaldırılmalıdır. Bu fiil doğrudan, dolaylı veya dolaylı hareketlerle gerçekleştirilebileceği gibi araçlar vasıtasıyla da olabilir. Ancak netice olarak özgürlüğün kısıtlanması veya kaldırılması sonucunu doğurması gerekir.

Diğer yandan hürriyetin kısıtlandığı zaman diliminin önemi var mıdır? Diğer bir deyişle suçun oluşabilmesi için bir süre gereklimidir? Türk Ceza Kanununda bu hususta bir süre öngörülmemektedir. Ancak anlık olmayan bir sürenin aranması gerektiği de açıktır. Bu konunun her olayın kendi içindeki önemi, niteliği ve gelişimi içinde Hakim tarafından değerlendirilerek kişiyi hürriyetinden yoksun kılma niteliğinde olup olmadığı belirlenmelidir.

Suçun manevi unsuru ise, başkasının hürriyetini gayri meşru olarak mahrum etmeyi isteme ve bilmeyi içeren kasttır.Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulu 29.06.2010 tarih ve 110-161 Sayılı kararında ‘Esasen kural olarak, failin suç saydığı bir sonucu bilmesi, istemesi ve bu suretle harekette bulunması, kastın varlığı açısından yeterlidir. Ayrıca, sonucun yasaya veya hukuka aykırı olduğunu bilme şartı aranmaz. Ancak, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçu bakımından yasamız, eylemin ‘hukuka aykırı’ işlenmesini şart koştuğundan, failin bu şekilde hareket ettiğini bilmesini ve istemesini aramaktadır. Bu durumda, failin, işlediği fiilin hukuka aykırılık bilincine de sahip olması gerekmektedir. Hâkim, suçun manevi unsuruna dâhil olan ‘hukuka aykırılık bilinci’ni elbette araştıracaktır’ demek suretiyle hukuka aykırılık bilincini esas almışsa da anılan kararın devamında bunun özel kasıtla karıştırılmaması gerektiğini de ayrıca belirtmektedir.

İtiraza konu asıl sorun ise kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunda teselsül hükümlerinin uygulanıp uygulamayacağı ve itiraz konusu olayda birden fazla olan mağdura karşı gerçekleştirilen eylemlerin ayrı ayrı suç teşkil edip etmediğinin belirlenmesine ilişkindir. Esas itibariyle 5237 Sayılı TCK’nun 43/3. maddesinde zincirleme suç hükümlerinin uygulamayacağı suçlar arasında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna yer vermemesi sebebiyle şartlarının bulunması durumunda bu suç yönünden TCK’nun 43. maddesinin birinci veya ikinci fıkrasının uygulanabileceği hususunda bir tereddüt yoktur. Ancak somut olayda uygulama imkanının bulunup bulunmadığı değerlendirildiğinde; sanık … müştekiler … ve … ile kumar sebebiyle borçlanıp senet verdiği halde, 03.09.2008 tarihinde zorla senet imzalatıldığı gerekçesiyle Cumhuriyet savcılığına şikayetçi olarak müştekiler hakkında soruşturma açılmasına neden olduğu, bilahare açılan kamu davasında müştekilerin 09.09.2008 tarihinden 12.11.2008 tarihine kadar tutuklu kaldıkları anlaşılmaktadır. Bu oluş karşısında iftira suçunu düzenleyen Türk Ceza Kanunun 267. maddesinin 4. fıkrası ‘Yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olan mağdurun bu fiil sebebiyle gözaltına alınması veya tutuklanması halinde; iftira eden, ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna dair hükümlere göre dolaylı fail olarak sorumlu tutulur’ şeklinde düzenlenmiş olup sanığın ancak dolaylı fail olarak sorumlu tutulacağını belirtmektedir. Dolaylı faillik bir suçun işlenmesinde başka birinin araç olarak kullanılmasını ifade eden bir ceza hukuku düzenlemesidir. Dolaylı faillikte, suçun kanuni tanımında yer alan fiili gerçekleştiren kişi, aslında cezai anlamda kusurlu değildir. Bir başka kişi, suçu işleyen kişiyi, suçuişlemekte araç olarak kullanmaktadır. TCK’nun 37. maddesinin ikinci fıkrasındaki açık düzenleme karşısında dolaylı fail, asıl fail olarak sorumlu olacaktır. Bu sebeple sanık … Zenginin eyleminin tekliğinden söz edilemez. Mağdurlara karşı tek bir fiille işlenmiş bir suçtan ziyade dolaylı faillik sebebiyle her birine karşı gerçekleştirilen birden çok eylem bulunduğundan mağdur adedince suç oluşacağı cihetle yerel mahkeme hükmünün onanması gerekmektedir” düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 24.02.2014 gün ve 2169-2211 sayı ile itiraz nedenleri yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

KARAR : Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve iftira suçlarının zincirleme şekilde mi yoksa katılan sayısınca mı oluştuğunun belirlenmesine dair ise de; Yargıtay iç yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle delil yetersizliği sebebi ile beraat eden katılanların TCK’nun 267/4. maddesi yollamasıyla kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun mağduru olup olamayacakları ve iftira suçundan eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.

Sanık …’in, kendisine kumar oynatıp tehditle senet imzalattırdıklarından bahisle katılanlar … ve … hakkında 21.08.2008 tarihinde kolluğa, 03.09.2008 tarihinde ise Malatya Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat etmesi üzerine başlayan soruşturmada, katılan …’nin 21.08.2008 ve 22.08.2008 tarihleri arasında bir gün gözaltında kaldığı, her iki katılanın 11.09.2008 tarihinde yapılan sorgularına müteakip nitelikli yağma suçundan tutuklandıkları,

Katılanlar hakkında nitelikli yağma ve katılan … hakkında ayrıca kumar oynanması için yer ve imkân sağlama suçlarından açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda Malatya 2. Ağır Ceza Mahkemesince 12.11.2008 gün ve 360-414 sayı ile; katılanların atılı nitelikli yağma suçunu işledikleri sabit olmadığından CMK’nun 223/2-e maddesi gereğince beraatlerine, katılan …’nin kumar oynanması için yer ve imkân sağlama suçundan TCK’nun 228/1, 62 ve 50. maddeleri uyarınca mahkûmiyetine ve her iki katılanın tahliyesine karar verildiği, nitelikli yağma suçundan kurulan beraat hükümlerinin 20.11.2008 tarihinde temyiz edilmeksizin kesinleştiği,

Katılan …’ın 18.02.2009 tarihinde Malatya Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat ederek şikâyetçi olması üzerine sanık hakkında başlatılan soruşturma sonucunda iftirave kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kamu davası açıldığı,

Katılan … ve …’ın sanığın senetleri rızası ile verdiğini ancak sonradan zorla alınmış gibi şikâyette bulunduğunu beyan ettikleri,

Sanık …’in katılan …’ın kahvehanesine gidip ısmarladığı içkiyi içtiğini, sarhoş olduktan sonra katılan …’ın kendisine iki adet senedi imzalattığını, tanıdıkların araya girmesi ve tehdit edilmesi sebebiyle ifadesini değiştirip şikâyetinden vazgeçtiğini, atılı suçları işlemediğini savunduğu,

Yerel mahkemece Malatya 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 12.11.2008 gün ve 360-414 Sayılı dosyasının getirtilip incelendiği, ancak aslı veya onaylı suretinin dosya arasına alınmadığı,

Anlaşılmaktadır.

5237 Sayılı TCK’nun“Adliyeye Karşı Suçlar” bölümünde yer alan “iftira” başlıklı 267. maddesinin uyuşmazlık konuları ile ilgili 1 ve 4. fıkraları;

“ ( 1 ) Yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği hâlde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idarî bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır

( 4 ) Yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olan mağdurun bu fiil sebebiyle gözaltına alınması veya tutuklanması halinde; iftira eden, ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna dair hükümlere göre dolaylı fail olarak sorumlu tutulur

…”

Şeklinde düzenlenmiştir.

İftira suçu, failin, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için, bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat etmesidir. İftira suçunun konusunu hukuka aykırı fiil oluşturur. Bu fiilin suç oluşturması şart değildir. Disiplin yaptırımını veya başka bir idari yaptırımı gerekli kılan fiiller de iftira suçunun konusunu oluşturabilir. Hukuka aykırı bir eylemin gerçekleştirildiğine yönelik isnat yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunmak suretiyle yapılabileceği gibi basın ve yayın aracılığıyla da yapılabilir.

Özgü suç olarak düzenlenmediği için herkes tarafından işlenebilen iftira suçunda, hukuka aykırı fiil isnadının belli bir kişiye yönelik olması gerekir. Ancak isnada muhatap kişinin yapılacak bir araştırma sonucunda kimliğinin belirlenebilir olması yeterli olup, isminin açıkça belirtilmesi zorunlu değildir.

İftira suçu failinin, isnat ettiği fiil gerçekte hiç işlenmemiş olabileceği gibi, işlenmiş olmakla birlikte kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından işlenmemiş olabilir. Yine, kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından hukuka aykırı bir fiil işlenmiş bulunmakla birlikte; iftira suçunun faili, bu fiilin karşılığında isnatta bulunulan kişiye uygulanacak yaptırımı ağırlaştıracak bazı eklemelerde bulunmuş olabilir. Bu durumlarda da iftira suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir.

İftira suçunun oluşabilmesi için, iftira suçu failinin, hukuka aykırı fiil isnat ettiği kişinin bu fiili işlemediğini bilmesi gerekmektedir. Bu açıdan, iftira suçu ancak doğrudan kastla işlenebilir. Fakat bu suçun oluşabilmesi için, doğrudan kast tek başına yeterli olmayıp; ayrıca failin hukuka aykırı fiil isnat ettiği kimse hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir müeyyideye maruz kalmasını sağlamak amacıyla hareket etmesi gerekir. Bu nedenle, iftira suçu açısından failde kastın ötesinde belirtilen amacın varlığı, bir başka deyişle özel kastın bulunması gerekmektedir.

Maddenin dördüncü fıkrasında ise yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olan mağdurun bu fiil sebebiyle gözaltına alınması veya tutuklanması halinde; iftira edenin ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna dair hükümlere göre dolaylı fail olarak sorumlu tutulacağı hüküm altına alınmıştır. Bu fıkraya göre failin, kişiyi kasten hürriyetinden yoksun kılma suçundan dolaylı fail olarak sorumlu tutulabilmesi için, iftira eylemi ile mağdurun gözaltına alınması veya tutuklanması arasında nedensellik bağı bulunmalı ve mağdur hakkında CMK’nun 223/2-b maddesi uyarınca yüklenen fiili işlemediğinden dolayı beraat kararı veya CMK’nun 172. maddesi gereğince kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olması gerekmektedir.

Öte yandan Ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delillerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektir. Gerek 1412 Sayılı CMUK, gerekse 5271 Sayılı CMK, adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Bu sebeple ulaşılma imkanı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle, adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

İftira suçunun oluşumu açısından başlatılan soruşturma sonucunda kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar verilmesi veya açılan davanın beraat ile sonuçlanması önem taşımamakta ise de, kişinin iftiranedeni ile gözaltına alınması veya tutuklanması halinde TCK’nun 267/4. maddesi yollamasıyla kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun mağduru olabilmesi için CMK’nun 223/2-b maddesi uyarınca yüklenen fiili işlemediğinden dolayı beraat etmesi veya CMK’nun 172. maddesi gereğince hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olması gerektiği anlaşıldığından, sanığın şikâyeti üzerine başlatılan soruşturma sonucunda katılanların, nitelikli yağma suçundan tutuklandıkları ve açılan kamu davasında CMK’nun 223/2-e maddesi uyarınca yüklenen suçun işlendiğinin sabit olmaması sebebiyle beraat ettikleri olayda, TCK’nun 267/4. maddesi yolllamasıyla kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun mağduru olmaları “suç ve cezada kanunilik ilkesi” uyarınca mümkün değildir.

Diğer taraftan, iftira suçuna vücut verdiği iddia edilen olaya dair dosyanın aslı veya onaylı suretinin denetime elverişli şekilde dosya arasına alınıp usule uygun şekilde toplanan bütün deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle sanığın atılı iftira suçunu işleyip işlemediğinin belirlenmesi gerekirken eksik inceleme ile hüküm kurulmasında da isabet bulunmamaktadır.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün sanığın kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi ve iftira suçları bakımından eksik inceleme ile hüküm kurulması isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

1- ) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle KABULÜNE,

2- ) Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 02.12.2013 gün ve 443-12494 Sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,

3- ) Malatya 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 09.12.2009 gün ve 154-22 Sayılı hükümlerinin, sanığın kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi ve iftira suçları bakımından eksik inceleme ile hüküm kurulması isabetsizliklerinden BOZULMASINA,

4- ) Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 20.02.2018 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

T.C.YARGITAYCEZA GENEL KURULUE. 2005/4-17K. 2005/33T. 22.3.2005• İFTİRA SUÇU ( Failin Suçsuz Olduğunu Bildiği Bir Kimseye Suç Atması – Oluşması İçin Şikayet veya İhbarın Adliyeye Yahut Keyfiyeti Adliyeye Tevdie Mecbur Bir Makama veya Yasal Takip Yapacak veya Yaptırabilecek Bir Mercie Yapılmış Olması Gereği )• İHBAR VE ŞİKAYET ( Failin Suçsuz Olduğunu Bildiği Başka Deyişle Suçsuzluğunda Kuşku Bulunmayan Kimse Aleyhinde Yapılmış Olması Gereği – İftira )• İFTİRA İSNADINDAN RÜCU ( İftira Suçunun Oluştuğunun Kabulü Bakımından Tek Başına Yeterli Bir Kıstas Olmadığı – Zira İftira Suçunun Faili İhbarın Asılsızlığının Anlaşılması veya Pişmanlık Duyması Gibi Nedenlerle İsnadından Rücu Edebileceği )• İFTİRA SUÇUNUN TESPİTİ ( İftira Suçu Failinin Suçsuz Olduğunu Bildiği Bir Kimseye İhbar veya Şikayet Suretiyle Suç İsnat Edip Etmediğinin Belirlenmesi Gereği )765/m.285ÖZET : TCY.nın 285. maddesinde düzenlenen iftira suçu, failin suçsuz olduğunu bildiği bir kimseye suç atmasıdır. Bu suçun oluşması için, şikayet veya ihbarın adliyeye yahut keyfiyeti adliyeye tevdie mecbur bir makama veya yasal takip yapacak veya yaptırabilecek bir mercie yapılmış olması gerekir.İhbar veya şikayet, failin suçsuz olduğunu bildiği, başka deyişle suçsuzluğunda kuşku bulunmayan kimse aleyhinde yapılmış olmalıdır. Bu bakımdan, gerçekte işlenmiş bir suç mevcut bulunur, ancak üzerinde kuşku ve iddianın yoğunlaşmış olması nedeniyle ihbar veya şikayet edilen kişinin suçluluğu kanıtlanamazsa, suçlanan beraat etmiş olsa dahi iftira suçunun unsurları oluşmayacaktır. Yine, içeriği kanıtlanamasa dahi, gerçekleştirilen ihbar ve şikayetin bir anayasal hakkın kullanılması olarak değerlendirilebildiği hallerde, bir hukuka uygunluk nedeninin varlığı söz konusu olacaktır.Öte yandan, failin sonradan isnadından rücu etmesi, iftira suçunun oluştuğunun kabulü bakımından tek başına yeterli bir kıstas değildir. Zira, iftira suçunun faili, ihbarın asılsızlığının anlaşılması veya pişmanlık duyması gibi nedenlerle isnadından rücu edebileceği gibi, konu olayda savunulduğu örneğe uygun biçimde isnada maruz kalanın veya yakınlarının kişiyi mahkûmiyetten kurtarmayı hedefleyen baskı ve istekleri sonucu veya temin ya da vaat ettikleri çıkar karşılığında yahut çok başka nedenlerle de isnadından dönmüş olabilir. Bütün bu hallerde belirleyici olan husus, iftira suçu failinin, suçsuz olduğunu bildiği bir kimseye ihbar veya şikayet suretiyle suç isnat edip etmediğidir. O halde, iftirasuçunun belirlenebilmesi bakımından, öncelikle bu husus saptanmalıdır. Bunun tespiti ise, ihbarın öncesi ve sonrasına ilişkin kanıtların sonuca varmaya elverişli olacak nitelik ve yeterlilikte toplanmasını zorunlu kılar.DAVA : İftira suçundan sanık Ö.Ş.’nın TCY’nın 285. maddesinin 2 ve son fıkraları uyarınca 8 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin Karşıyaka 1.Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 14.03.2002 gün ve 916-125 sayılı hüküm sanık tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 4.Ceza Dairesince 17.11.2003 gün ve 2002/27472-11464 sayı ile;“… Yağma suçundan dolayı yakınan hakkında dava açılıp kanıt yetersizliğinden beraat kararı verilmesi karşısında, tutanaklarda; “… zanlıyı yakalayan şahıs…” olarak adı ve imzası bulunan M.E.’in tanık sıfatıyla dinlenmesi ve sanığın yakınanı yaralamadan önce anılana “… benden zorla para almak isteyen şahıs buydu …” deyip demediği ve yağma suçunun faili olan yakınanın nasıl yakalandığı sorularak açıklattırılması ve sanığın yağma suçundan açılan davadaki ifadelerinin yakınanı cezadan kurtarmaya yönelik olup olmadığı üzerinde durularak kanıtlar birlikte değerlendirilip sonucuna göre, sanığın şikayet hakkını kullanıp kullanmadığı da tartışılarak hüküm kurulması gerekirken, eksik soruşturma ve yetersiz gerekçeyle hükümlülük kararı verilmesi…” isabetsizliğinden bozulmuştur.Yerel Mahkeme 22.04.2004 gün ve 83-286 sayı ile; “… sanık Ö.Ş.’nın yakaladığı ve kendisine yönelik yağmaya kalkışma suçu faili olarak kolluğa teslim ettiği S.Ç. hakkında hazırlık soruşturması sırasında verdiği tüm ifadelerde kesin ve net biçimde bu şahsı eylemin faili olarak suçlayıp son soruşturma aşamasında bu isnadından rücu etmiş olması karşısında olayın yeterince aydınlandığı, soruşturmanın genişletilmesine ve S.Ç.’ın yakalanmasına yardımcı olan tanık M.E.’in dinlenilmesine gerek bulunmadığı..” gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.Bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay C.Başsavcılığının “onama” istekli 27.12.2004 gün ve 107459 sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay 1. Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:KARAR : Sanık Ö.Ş.’nın iftira suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık; soruşturmanın genişletilmesine gerek bulunup bulunmadığı ve gösterilen gerekçenin yeterli olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.İnceleme konusu olayda;7 Nisan 2001 günü 22.30 sıralarında Manisa-Menemen Karayolu üzerinde devriye gezen jandarma ekibini durduran Ö.Ş., otostop yapan birini aracına aldığını, bu şahsın falçata çekerek kendisini Çamlık bölgesine götürmek istediğini belirtip şahsın eşkalini bildirerek ihbarda bulunmuş, bundan 40 dakika kadar sonra telefon ederek, şahsı 2.Çamlık bölgesinde yakaladıklarını söyleyip görevlileri çağırmış, 10 dakika kadar sonra olay yerine giden jandarma görevlileri, yolun on metre kadar dışında, kamyonetin önünde yatar durumda bulunan S.Ç. isimli kişiyi yakalayıp gözaltına almışlar, bu kişinin üzerinde ve çevrede yapılan aramada falçata bulunamamıştır.S.Ç.’ın Manisa Devlet Hastanesince düzenlenen 07.04.2001 15142 sayılı geçici doktor raporunda; sol omuz sınırında geniş ebatlı sıyrık ve kızarıklık, sağ deltoid bölge lateralinde kızarıklık ve sıyrık, sol gözde kızarıklık ve şişlik, saçlı deride kesi, şişlik ve hematom bulunduğu, alkolsüz olduğu, halen hayati tehlikesinin mevcut bulunduğu, beyin cerrahi uzmanı tarafından incelenmesi gerektiği belirtilmiş, gözetimden çıkışında aldırılan raporunda da benzer bulgulara yer verilmiş, bu şahsı yakalayan Ö.Ş. ile tanık M.E.’de ise darp ve cebir izi bulunmadığı saptanmıştır.Yağmaya kalkışma suçunun mağduru Ö.Ş.; yakaladığı S.Ç.’ı jandarmalara teslim ederken, “bu şahsı yolcu diye yanıma aldım, ancak yolda falçata çekti, beni kuytu yere götürüp gasp etmek istedi, kaçtım, daha sonra arkadaşlarla aradık, Manisa Karayolunda gördüm, yakalamak için araba ile çarptım” şeklinde ithamda bulunmuş, jandarma görevlilerince yaptırılan teşhis işlemi sırasında, yine kollukta ve sulh hakimliğinde şikayetçi olarak ifade verirken benzer beyanlarla suçlamayı sürdürerek yağma failini arkadaşı M.E. ile birlikte yakalayıp teslim ettiklerini ifade etmiş, S.Ç.’ın yağmaya kalkışma suçundan tutuklanıp hakkında kamu davası açılmasından sonra bu davanın görüldüğü Karşıyaka Ağır Ceza Mahkemesine verdiği 11.05.2001 günlü dilekçede ve 15.06.2001 günlü oturumdaki ifadesinde ise önceki beyanlarıyla çelişki oluşturacak biçimde; yağma olayı failinin S.Ç. olmadığını söylemiş, suçlamayı tüm aşamalarda reddeden ve tutuklu olarak yargılanmakta olan S.Ç.’ın ilk oturum sonunda tahliyesine ve beraatine karar verilmiş, hükümle birlikte mahkemenin suç duyurusunda bulunması üzerine bu kez Ö.Ş. hakkında iftira suçundan kamu davası açılmıştır.Sanık Ö.Ş. iftira suçundan mahkemece sorguya çekildiğinde; S.Ç.’ı gasp suçunun sanığı olarak teşhis ettiğini, daha sonra dilekçe vererek bundan vazgeçtiğini belirterek ayrıntılı açıklamada bulunmamış ise de, iftira suçundan mahkumiyetine ilişkin ilk hükme yönelik 28.03.2002 günlü temyiz dilekçesinde; yağma suçununsanığı S.Ç.’ın kendisi, ailesi, yakınları ve avukatının yoğun istek ve baskısı karşısında onun hakkındaki suçlamadan vazgeçtiğini, feragat biçiminin tecrübesizliğinden kaynaklandığını, ayrıca Seracettin vekilinin, şikayetten vazgeçmenin müvekkilini kurtarmaya yetmeyeceğini bilmesi nedeniyle, kendisini mevcut olayı tamamen inkara yönelttiğini, böylelikle aslında mevcut olan olayın yokluğunu dile getirmesi sağlanarak müfteri durumuna düşürüldüğünü, esasen iftira suçunu işlemediğini belirtmiş, direnme hükmüne yönelik 04.05.2004 günlü temyiz dilekçesinde de; S.Ç. hakkındaki suçlamadan vazgeçme nedenini benzer biçimde dile getirmiştir.Anayasa’mızın 74. maddesine göre, vatandaşların ve karşılıklılık bulunması koşuluyla Türkiye’de oturan yabancıların, kendileriyle veya kamu ile ilgili hususlarda dilek ve şikayet hakları bulunmaktadır. Bu kurumun bireylere tanıdığı hak, onların idare ve diğer bireylerle ilişkilerinde gerek “çıkarlarını koruması” gerek “özgürlüklerini kısıntısız” kullanabilmesi bakımından, devlet organlarına başvurmasını gerekli kılar. Bu başvuru, bireyin kendisi, üçüncü kişi veya kamuyla ilgili olabilir. Başvurulabilecek devlet organları da, yasama, yürütme ve yargıdır. Dilekçe hakkının yargısal alanda başlıca ortaya çıkış biçimi ise, ihbar ve şikayet hakkının kullanılmasıdır.TCY.nın 285. maddesinde düzenlenen iftira suçu ise, failin suçsuz olduğunu bildiği bir kimseye suç atmasıdır. Bu suçun oluşması için, şikayet veya ihbarın adliyeye yahut keyfiyeti adliyeye tevdie mecbur bir makama veya yasal takip yapacak veya yaptırabilecek bir mercie yapılmış olması gerekir.İhbar veya şikayet, failin suçsuz olduğunu bildiği, başka deyişle suçsuzluğunda kuşku bulunmayan kimse aleyhinde yapılmış olmalıdır. Bu bakımdan, gerçekte işlenmiş bir suç mevcut bulunur, ancak üzerinde kuşku ve iddianın yoğunlaşmış olması nedeniyle ihbar veya şikayet edilen kişinin suçluluğu kanıtlanamazsa, suçlanan beraat etmiş olsa dahi iftira suçunun unsurları oluşmayacaktır. Yine, içeriği kanıtlanamasa dahi, gerçekleştirilen ihbar ve şikayetin bir anayasal hakkın kullanılması olarak değerlendirilebildiği hallerde, bir hukuka uygunluk nedeninin varlığı söz konusu olacaktır.Öte yandan, failin sonradan isnadından rücu etmesi, iftira suçunun oluştuğunun kabulü bakımından tek başına yeterli bir kıstas değildir. Zira, iftira suçunun faili, ihbarın asılsızlığının anlaşılması veya pişmanlık duyması gibi nedenlerle isnadından rücu edebileceği gibi, konu olayda savunulduğu örneğe uygun biçimde isnada maruz kalanın veya yakınlarının kişiyi mahkûmiyetten kurtarmayı hedefleyen baskı ve istekleri sonucu veya temin ya da vaat ettikleri çıkar karşılığında yahut çok başka nedenlerle de isnadından dönmüş olabilir. Bütün bu hallerde belirleyici olan husus, iftira suçu failinin, suçsuz olduğunu bildiği bir kimseye ihbar veya şikayet suretiyle suç isnat edip etmediğidir. O halde, iftirasuçunun belirlenebilmesi bakımından, öncelikle bu husus saptanmalıdır. Bunun tespiti ise, ihbarın öncesi ve sonrasına ilişkin kanıtların sonuca varmaya elverişli olacak nitelik ve yeterlilikte toplanmasını zorunlu kılar.Somut olayı bu açıklamalar ışığında değerlendirdiğimizde;Yağma olayının görgü tanığı bulunmamaktadır. Ancak, Ö.Ş.’nın çalıştığı fabrikanın gece bekçisi olan tanık M.E.’e, arabasına aldığı kişinin kendisine bıçak çekip yağmaya kalkıştığını anlattığı, hemen ardından bu olayın faili olarak S.Ç.’ı birlikte yakalayıp jandarmaya teslim ettiklerine göre, gerek olayın tanık Müjdat’a aktarılış biçimi gerekse Seracettin’in yağma suçu faili olarak yakalanış tarz ve yöntemi ve bu sırada Ö.Ş.’nın kendisine karşı yağmaya kalkışan kişinin Seracettin olduğu ya da olmadığı yönünde görevlilere açıklama yapıp yapmadığı önem taşımaktadır. O halde, soruşturmanın genişletilerek tanık M.E.’in Yerel Mahkemece dinlenilip olayın bu boyutlarına açıklık getirilmesi, sanık Özgür’ün mağduru olduğu yağma suçuna ilişkin hazırlık soruşturmasındaki isnat ve ifadelerinin şikayet hakkını kullanmaya, son soruşturma aşamasında verdiği ifadenin ise yağma suçunun faili olarak yargılanan Seracettin’i suçtan kurtarmaya yönelik olup olmadığının kararda tartışılarak değerlendirilmesi ve sanığın hukuki durumunun buna göre tayini gerekir.Bu itibarla, Yerel Mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.SONUÇ :Açıklanan nedenlerle;1- Yerel Mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA,2- Dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 22.03.2005 günü tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak oybirliği ile karar verildi.

Beylikdüzü Avukatları, Beylikdüzü Avukat, Esenyurt Avukat, Büyükçekmece Avukat ile görüşmek için iletişim bilgilerinde yer alan telefon numarasını arayarak randevu alabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir