Tıbbî müdahale, “Tıp mesleğini icraya yetkili bir kişi (hekim) tarafından, doğrudan ya da dolaylı tedavi amacına yönelik olarak gerçekleştirilen her türlü faaliyeti ifade eder.” şeklinde tanımlanmakta olup, en basit teşhis ve tedavi yöntemlerinden en kapsamlı ve ağır cerrahî ameliyatlara kadar uzanmaktadır.
Estetik amaçlı cerrahî müdahalelerde, kişinin doğuştan mevcut olan veya sonradan dıştan gelen bir etken sonucu ya da kendiliğinden meydana gelmiş görünüm bozukluklarını düzeltmek veya böyle bir şekil bozukluğu olmamasına rağmen kişinin daha güzel görünmesini sağlamak amacına yönelik tıbbî müdahalelere denir.
Bu şekildeki estetik müdahalelerde amaç, beden sağlığı ve tedavisi değil, kişiye güzel bir görünüm kazandırmaktır. Bu bakımdan, tıbbî müdahalenin tanımındaki “bedensel tedavi amacı”nın zorunlu ve öncelikli bir unsur olduğu kabul edilirse, öncelikli olarak tedaviyi amaçlamamakla birlikte, hekim tarafından yapılan bu tür estetik ameliyatlar tıbbî müdahale sayılmayacaktır.
Estetik Cerrahın Sorumluluğu Nedir?
Estetik cerrah, işin gereklilikleri sebebi ile diğer cerrahlara göre daha fazla dikkat ve özen yükümlülüğü göstermek zorundadır, haliyle estetik cerrahların sorumluluğu da diğer hekim ve cerrahlarınkinden çok daha geniştir.
Estetik cerrahî operasyonlarını diğer cerrahî operasyonlardan ayıran en ayırt edici özellik, bu operasyonların kişinin doğrudan dış görünüşünde değişiklik oluşturmasına sebep olmasıdır.
Estetik ameliyatlarda, güzellik ve estetik görünüm çok büyük önem taşır ve bu yüzden, bu ameliyatı gerçekleştirecek cerrahın dikkat ve özen yükümü artmaktadır; diğer cerrahların yüklendiği sorumluluğun yanı sıra, el becerisini de ortaya koyarak, bir bakıma sanatçı gibi bir eser yarattığını söylemek mümkündür.
Hukukumuzda ve kanunlarımızda ne hekimin, ne de estetik cerrahın sorumluluğuna ilişkin özel bir düzenleme ne yazık ki bulunmamaktadır. Hekimlerin sorumluluğunda olduğu gibi, estetik cerrahların sorumluluğunda ortaya çıkan hukukî uyuşmazlıklar da, Borçlar Hukukunun genel nitelikteki hükümleriyle çözümlenmeye çalışılmaktadır.
Estetik Ameliyat Sonrası Hastanın Hakları Nelerdir?
Estetik ameliyatlarda, olası bir başarısızlıkla sonuçlanan bir durum var ise ve istenmeyen bir durum meydana gelmiş ise, zarar gören kişi psikolojisinin bozulduğunu ileri sürerek maddi ve manevi tazminat isteyebilir.
Bu konu ile ilgili bir Yargıtay kararı vardır;
Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 03.11.1999 tarihli kararında (Esas: 1999/4007, Karar: 1999/3868) bu konuya ilişkin şu ifadeler yer almaktadır: “Bir diş doktorunun, kanal tedavisi değil de, takma diş yapması (protez) işi ve bir cerrahın tedavi değil de güzellik amacıyla insan vücudu üzerindeki tıbbi müdahalesi (olayımızda olduğu gibi) işi, BK.nun 355 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş bulunan istisna (eser) sözleşmesinin konusunu oluşturur.
Eser sözleşmesi uyarınca davalı doktorun tedavi niteliği olmayan tıbbi müdahalede bulunması ifa yönünden yeterli değildir. Yaptığı işin, hangi yöntemi kullanırsa kullansın ayıpsız (kusursuz) olarak ortaya çıkması da gerekir. Davacının kolundaki dövmeyi estetik amaçla silmek için müdahalede bulunan doktor, aynı zamanda, izi tamamen yok etmeyi de, eser sözleşmesinin niteliği itibariyle taahhüt etmiş sayılır. Oysa, dosya kapsamına ve fotoğraflara göre, davacının kolundaki eski durumu aratırcasına, sağlıksız ve çirkin görünümlü yeni bir iz, cerrahi müdahalenin izi olarak ortaya çıkmıştır. Yapılan iş, BK.nun 360. maddesi gereğince, kabule icbar edilemeyecek derecede ayıplı bir iştir.
Mağdur Olan Hasta Mağduriyetini Nasıl İspat Edebilir?
Mağdur, ceza hukuku yönünden suçtan zarar gören kişi olarak adlandırılır. Tıbbi olarak kötü uygulama adı ile tanımlanabilecek bir fiil sonrasında hastada sakat kalma, bir organını ya da uzvunu kaybetme, hatta ölüm gibi farklı istenmeyen sonuçlar doğabilir. Kişi burada organını kaybettiğini, yaralandığını esasen teknik bir raporla ispat edebilir.
Zarar, yani hukuki mağduriyet de olabilir. Her olayın mağduriyeti birbirinden farklıdır. Hatta aynı sonucun kişiden kişiye etkileri de aynı olmaz. Örneğin, bir ameliyat sonrası kişinin ses tellerinin zarar gördüğünü ve kalıcı olarak ses kısıklığının oluştuğu durumunu düşünelim.
Böyle bir sonuç hiç kimse tarafından istenmez, bir yıkımdır. Ancak bu durum bir opera sanatçısının başına geldiğinde çok daha büyük bir zarar ortaya çıkarır, bir anlamda kişinin sanat yaşamını sonlandırır. Biz hukuken burada mağduriyet sözcüğünü değil, zararın ispatını anlıyoruz. Olayın özelliğine göre fotoğraflarla, yaptığı ödemelerin belgeleriyle, işini yapamadığı bu sebeple gelir kazanamadığına ilişkin işyeri belgeleri gibi kural olarak her türlü delille ispat edilebilir. İspat hukukta çok önemlidir, delillerin usulünce toplanması gerekir.
Estetik Ameliyat Sonucu Mağdur Olan Hastanın Açabileceği Davalar Nelerdir?
- Ölüm nedeniyle maddi ve manevi tazminat,
- Geçici veya kalıcı bedensel zararlar nedeniyle maddi ve manevi tazminat,
- Yanlış tanı ve tedavi yüzünden uğranılan zararlar için maddi ve manevi tazminat,
- Tedavinin olağandan fazla ve gereksiz yere uzatılması nedeniyle tazminat,
- Gereksiz ameliyat ve tedavi nedeniyle tazminat,
- Hastayı aydınlatma ve bilgilendirme yükümlülüğünün yerine getirilmemesi, hastanın ve yakınlarının onamı alınmadan tedaviye başlanması ve ameliyat yapılması nedeniyle tazminat,
- Sır saklama yükümlülüğüne aykırılık nedeniyle tazminat,
- Acil yardım gerektiren durumlarda hekimin görevini yapmayarak hastanın ölümüne veya sakat kalmasına neden olmasından dolayı maddi ve manevi tazminat,
- Önemli ve ilk yardım hizmetini yerine getirmeyerek ağır yaralıyı veya hastayı kapıdan geri çeviren hastane yönetimine karşı maddi ve manevi tazminat,
- Gereksiz tedavi masrafları yaptırılması ve aşırı ücret alınması nedeniyle tazminat.
Estetik Ameliyat Mağduru Olan Hasta Dava Zamanaşımına Tabi Olur Mu?
Özel Hukuk Açısından Zamanaşımı : Hekimlerce yapılan tıbbî müdahaleler nedeniyle, hekimle hasta arasındaki hukukî bakımdan bir vekâlet sözleşmesi ilişkisi vardır ve ileri sürülebiliyor bir durumda ise TBK M: 126/4’e göre beş yıllık, haksız fiil hallerinde ise yine aynı Kanun’un 60. maddesine göre bir ve on yıllık zamanaşımı süreleri vardır.
Vekâlet Sözleşmesi Vekâlet akdinden doğan bütün davalar, BK’nın 126/4. Maddesi uyarınca beş yıllık zamanaşımı süresine tabidir. TBK’nın 128. maddesine göre, zamanaşımı, alacağın muaccel olduğu zamandan başlar ve zamanaşımı süresinin işlemeye başlaması için, borçlunun temerrüde düşmesine gerek bulunmamaktadır. Borcun muaccel olması, ifa zamanının gelmiş olmasını ifade eder. Borcun ifası henüz istenmiyorsa muaccel bir borçtan söz edilemez.
BK’nın 74. maddesi gereğince borcun yerine getirilmesi bir süreye bağlanmamışsa, borcun doğumu ile birlikte alacak muaccel olur. Borcun ifası bir süreye bağlanmışsa, alacak süreninin dolması, ifa gününün gelmesi ile muaccel olur.Vekâlet akdinden doğan ve bir vadeye bağlı olmayan iade borçlarında borcun ne zaman muaccel sayılacağı ihtilâflıdır. Bir görüşe göre zamanaşımı tevdi tarihinden başlar, diğer bir görüşe göre ise; akdin yapıldığı tarihten değil, bu ilişkinin sona erdiği tarihten itibaren işlemeye başlamaktadır. Yargıtay’ın her iki görüşü de benimseyen kararları mevcuttur.
Konu İle Alakalı Yargıtay Kararı;
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/3645
K. 2005/11796
T. 8.7.2005Mahkemece, davalı doktor ve hastanenin, haksız fiil ve adam çalıştıranın sorumluluğu hükümlerine göre sorumlu oldukları, Adli Tıp raporuna göre davalıların 2/8 kusurlu oldukları kabul edilerek belirlenen maddi zarardan kusur oranında indirim yapılmak suretiyle 2.036.924.793 TL destekten yoksun kalma tazminatı ve 27.427.500 TL tedavi gideri ile 18.000.000.000 TL manevi tazminatın 2.8.1998 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalılardan tahsiline, fazla isteğin reddine karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalıların tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Bir davada dayanılan maddi olguları hukuksal açıdan nitelendirmek ve uygulanacak yasa hükümlerini bulmak ve uygulamak HUMK. 76. maddesi gereği doğrudan hakimin görevidir. Dava, davacının desteği annesinin tedavisini üstlenen davalı hastane ve çalıştırdığı doktorun tedavi sırasındaki kusurları nedeniyle oluşan zararın giderilmesine ilişkindir. Davanın temeli vekillik sözleşmesi olup, özen borcuna aykırılığa dayandırılmıştır. ( BK. 386-390 )
Vekil vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Vekilin sorumluluğu genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır. Vekil işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur. ( BK. 321/1 md. ) O nedenle doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafifte olsa, sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktor, hastasının zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlar da, bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da, koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmalı, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınılmalı ve en emin yol seçilmelidir. Gerçekten de müvekkil ( hasta ), mesleki bir iş gören doktor olan vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, BK.nun 394/1 maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.
Somut olayda, hükme esas alınan Adli Tıp Genel Kurulunun 29.1.2004 tarihli raporunda, davalı doğum ve kadın hastalıkları uzmanı Dr. A.’nın, davacının annesi olan S.’nin doğum sonrası takibinde özensiz ve dikkatsiz davrandığı, kontrolleri sırasında başlamış olan enfeksiyona yönelik bir tedaviye başlamadığı, bu nedenle olayda 2/8 oranında kusurlu bulunduğu açıklanmıştır. Raporda her ne kadar davalı hastanenin kusuru bulunmadığı belirtilmiş ise de davalı hastane, çalıştırdığı personelin seçiminde gerekli özeni göstermediğinden doktor ile aynı oranda kusurlu olduğu kabul edilmelidir. Dosya içindeki raporlarda davacının bir kusurundan bahsedilmemektedir.
Tüm bu açıklamalar ışığında, taraflar arasındaki uyuşmazlık vekalet aktinden kaynaklandığına, davalıların her türlü özen gösterme borcu olup, en hafif kusurundan bile sorumlu bulunduğuna göre, zararın tamamından sorumlu tutulmaları gerekirken, maddi zarar hesabında kusur oranına göre indirim yapılmış olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
SONUÇ : 1. bent gereğince davalıların tüm, davacıların diğer temyiz itirazlarının reddine, 2. bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, peşin harcın istek halinde iadesine, 400 YTL. duruşma avukatlık parasının davalılardan alınarak davacıya ödenmesine, 8.7.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Beylikdüzü Avukat, Avukat Burak GÜN ile iletişim bilgilerinde yer alan telefon numarasını arayarak görüşme sağlayabilirsiniz.
İstanbul Avukat, Beylikdüzü Avukat, Esenyurt Avukat, Avcılar Avukat, Büyükçekmece Avukat, Silivri Avukat ; boşanma avukatı, ceza avukatı, iş hukuku avukatı, gayrimenkul avukatı, icra avukatı, miras avukatı gibi bir çok alanda çalışan hukuk büromuz İstanbul Beylikdüzü‘nde bulunmaktadır. Ofis konumuna iletişim bilgilerinden ulaşabilirsiniz.