CEZA DAVALARINDA ZAMANAŞIMI

Zamanaşımı nedir?

Zamanaşımı, hukukun temel taşlarından biridir. Hak iddiasında olan herkes hakkını, hakkın doğum anından itibaren belli süreler içinde aramak zorundadır. Hakkın süreler içerisinde aranmaması o hakkın düşme sebebidir. Cezalandırma hakları kullanılmamak suretiyle düşen haklardan değillerdir. Bu nedenle belli zaman dilimi içerisinde kullanılmaması o hakkın düşmesi anlamına gelmemektedir. Fakat devlet, bazen bazı düşüncelerle belli bir zaman dilimi geçtikten sonra cezalandırma yetkisini kullanma hususunda yarar görmeyebilir. Zamanaşımı olarak adlandırılan kurum, devletin bazı şartlar altında cezalandırma yetkisinden vazgeçmesi olarak kanunlarda yerini bulmaktadır.

Zamanaşımı dava zamanaşımı ve ceza zamanaşımı olarak ikiye ayrılmaktadır.  Dava zamanaşımı, bir suçla alakalı olarak kovuşturma yapılmasına engel teşkil ederken; ceza zamanaşımı kesinleşmiş mahkûmiyet hükmünün gereği olan infazı engeller niteliktedir.

Bu bahislere göre zamanaşımını genel olarak, suçun işlenmesi veya cezanın verilmesinden sonra geçen uzun bir vadede devletin cezalandırma yetkisinin ortadan kalması, bu yetkinin düşmesi olarak tanımlayabiliriz.

Zamanaşımı Hakkındaki Görüşler

A. Zamanaşımı Lehindeki Görüşler

1. Manevi Ceza Görüşü

Bu görüşte fail, suçun işlenmesinden zamanaşımı süresinin dolmasına kadar geçen süre içinde vicdan azabı çeker, her an yakalanma korkusu ile yaşar ve bu şekilde işlediği suçun bedelini öder. Bu ruh halinin faile çektirilen manevi bir ceza olarak anlaşılması gerektiğini ileri sürülmüştür. Eğer faile zamanaşımı süresi geçtikten sonra ceza verilirse kişi aynı suçtan dolayı iki defa cezalandırılmış olacağı ve ceza adaletinin tam anlamıyla sağlanamayacağı savunulmuştur. Bu görüş belli sebepler ile eleştirilmiştir: Suç işleyen her fail, bu fiilden sonra vicdan azabı çekmeyip pişman olmayacağından bu görüş gerçekle bağdaşmayabilir. Buna ek olarak suçlunun kendi içinde yaşadığı mahkûmiyet duygusu hiçbir zaman mahkûmiyet yerine geçmeyeceği savunulmuştur.

2. Islah Görüşü

Bu görüşe göre cezalandırmanın asıl amacı ıslahtır. Kişi suçu işledikten sonra zamanaşımı süresince ıslah olur. Bu nedenle kişiyi tekrar cezalandırmaya gerek duyulmamaktadır. Zamanaşımı süresince suç işlemeyen kişinin artık ıslah olduğunu ileri sürülmektedir. Cezanın amacı suçlunun ıslah edilmesi olduğuna göre, bu kişilere ceza verilmesi bu amaçla bağdaşmayacağından ceza verilmemesi gerekmektedir. Bu görüşün eleştirisinde kişinin suç işlememesinin tek nedeninin ıslah olmadığı, kişinin başka nedenlerle de suç işlememiş olabileceği gerekçesi yer almaktadır.

3. Delillerin Bozulması ve Kaybolması Görüşü

Bu görüşü savunan yazarlara göre aradan uzun bir zaman dilimi geçtikten sonra suçun ispatına yarayan delillerin değeri azalmakta ve deliller kaybolabilmektedir. Çünkü zaman insan hafızası, zihni, ve eşya üzerine yıpratma, eskitme etkisine sahip bir kavramdır. Bununla birlikte zaman geçtikçe maddi delillere ve suç tanıklarına ulaşmak güçleşmektedir.

Ulaşılan deliller ve tanıklar suçu net olarak ortaya koyamayacaklarından yargılama sonucunda adli hatalar meydana gelebilir. ” Bu görüşü savunanlar ceza zamanaşımını kabul etmemektedirler. Çünkü ceza zamanaşımında ortada kesin bir hüküm vardır ve delillere ihtiyaç yoktur.”

4. Psikolojik Değişme Görüşü

İnsanın psikolojik yapısı zaman içerisinde değişir ve aradan uzunca bir süre geçtikten sonra fail ve fiil arasındaki bağ yok olur. İşlenen fiil sabit kalmış olsa bile failin psikolojik kişiliği değişikliğe uğramıştır. Bundan dolayı faile verilecek herhangi bir ceza failin kişiliği ile uyuşmayacaktır.  Bunun yanı sıra yetişkinlere ve çocuklara uygulanacak zamanaşımı sürelerinin farklı olası gerektiğini savunulmaktadır çünkü çocukların kişisel ve psikolojik değişimi yetişkinlere oranla daha hızlı gerçekleşmektedir. Bu görüş sadece metafizik bir anlayışla hareket ettiği için eleştirilmiştir. Bu görüşe dayanıldığında mahkumiyet verilen kişilerin de infazına tamamlanamadan son verilmesi gerekir çünkü kişi mahkumiyet süresi içerisinde de belirli psikolojik değişimlere uğramaktadır.

5. Unutma Görüşü ve Sosyal Yarar Görüşü

Bir suç işlendiği zaman kamuoyunda ortaya çıkan etkileri zamanla kaybolur ve unutulursa kamuoyunun hatırlamadığı bir fiilin failini cezalandırmak hiçbir sosyal fayda sağlamayacağından bu cezalandırma amaçsız olarak görülmüştür. Çünkü toplum tarafından unutulmuş bir olayı araştırmak irdelemek tabiri caiz ise kurcalamak faydadan çok zarar getireceğinden bu şekilde bir cezalandırma adaletsiz sayılmıştır. ‘’ Bu görüşü savunanlardan Puseldorf’ a göre zamanın kuvveti cezanın ihtiyacını siler. Bu görüş suçların sadece belirli bir kısmının toplumca öğrenilip unutulacağı, haberdar olunmayan bir suçun unutulmasının da mümkün olmayacağı gereği ile eleştirilmiştir.

Zamanaşımı Aleyhindeki Görüşler

Zamanaşımı aleyhindeki görüşler zamanaşımını kabul etmezler, yahut zamanaşımının farklı faktörlerle yeniden düzenlenmesi gerektiğini ifade ederler. Örnek olarak Beccaria suçları ağır ve hafif olarak ayırır. Ve zamanaşımını kısmen reddeder. Ağır suçlar bakımından zamanaşımını kabul etmez. Hafif suçlarda ise zamanaşımı olacağını belirtir. Bentham görüşü ise ağır suçlarda zamanaşımına karşı çıkar. Taksirli suçlar ve teşebbüs aşamasında kalan suçlar için zamanaşımını kabul eder. Pozitivistler ise, zamanaşımını iki sebeple kabul etmezler. Birinci sebep zamanaşımının suçluyu kurnazlığa ve hilekârlığa teşvik ettiğini düşünmeleridir. İkincisi ise, zamanaşımı sonundaki cezalandırmada sosyal faydanın artık kalmadığını, delillerin elde edilememesi ile gerçeğe ulaşılamayacağı düşüncesinin gerçeğe uygun olmayacağını düşünmeleridir.

Dava Zamanaşımı

Dava zamanaşımı, ilişkili bulunduğu suçta dava açılmasına yahut açılan bir davanın devam etmesine engel olan bir durumdur. Suçun işlenip tamamlandığı andan itibaren, kanun tarafından belirlenen sürelerin geçmesi durumunda davanın açılamamasını veya açıldıktan sonra davaya devam edilememesini gösteren duruma dava zamanaşımı denir. ”Dava zamanaşımı kanun koyucu aksini belirtmediği sürece bütün suçlar bakımından geçerlidir.” Dava zamanaşımının dolması dolayısıyla CMK’nın 223. Maddesine göre davanın düşmesine karar verilmektedir. Dava zamanaşımı sebebiyle muhakeme sona erdirilip düşme kararı verilmiş olsa bile, işlenen fiilin suç olma özeliğini devam eder.

Dava Zamanaşımına Uğramayan Suçlar

Türk Ceza Kanunu’nun 66. maddesinin 7. fıkrasında bu durumdan bahsedilmiş ve Kanunun ikinci kitabının dördüncü kısmında yazılı ağırlaştırılmış müebbet, müebbet veya on yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren suçların yurt dışında işlenmesi halinde dava zamanaşımının uygulanmayacağı belirtilmiştir. Dikkat edilirse bahsedilen suçların yurtdışında işlenmesi gerekir.  Bununla birlikte Türk Ceza Kanunu’nun 76. maddesinde soykırım suçu ve 77. maddesinde insanlığa karşı işlenen suçlar bulunmaktadır. Her iki suçun da 4. fıkralarında bu suçlar için zamanaşımının işlemeyeceği belirtilmiştir.

Dava Zamanaşımı Sürelerinin Belirlenmesi

Dava zamanaşımı süreleri her suç için genel norm olarak TCK. m.66/1’de düzenlenmiştir.  Zamanaşımı süresi kanunda ağırlaştırılmış müebbet hapis gerektiren suçlarda otuz yıl, müebbet hapis gerektiren suçlarda yirmibeş yıl, yirmi yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezası gerektiren suçlarda yirmi yıl, beş yıldan fazla ve yirmi yıldan az olmak üzere hapis cezası gerektiren suçlarda onbeş yıl, beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adli  para cezasını gerektiren suçlarda sekiz yıl geçmesiyle düşer.

İstisnai Haller

1. Çocukların İşledikleri Suçlar Bakımından

Çocukların işledikleri suçlarda dava zamanaşımı süreleri yetişkinlerin işledikleri suçlardaki dava zamanaşımı sürelerine kıyasla daha kısa tutulmuştur. Yapılan düzenlemeye göre, fiili işlediği anda on iki yaşını doldurmuş olup  onbeş yaşını doldurmamış olanlar için dava zamanaşımı süreleri genel dava zamanaşımı sürelerinin yarısının geçmesiyle dolmuş sayılacaktır.  Onbeş yaşını doldurmuş olup , onsekiz yaşını doldurmamış kişiler için ise bu süre genel dava zamanaşımı sürelerinin üçte ikisinin geçmesiyle dolacaktır (TCK m. 66/2).

2. Seçimlik Cezayı Gerektiren Suçlar Bakımından

Bu konu tartışmalı olsa da kanundaki boşluğun içtihadı birleştirme kararıyla doldurulması yoluna gidilmiştir. TCK. m. 66/4 ‘’ Seçimlik cezayı gerektiren suçlarda hapis cezası esas alınır. ‘’ denilmektedir.

3. Suçların İçtimai Durumları Bakımından

Suçların içtimai durumunda cezanın zamanaşımına esas alınacağını içtimaın türüne göre belirlenmesi gerekir. Bileşik suçun varlığı durumunda, bu suçu meydana getiren diğer unsur veya ağırlaştırıcı sebep teşkil eden suçların zamanaşımına uğraması, bileşik suçun zamanaşımına uğramasını gerektirmez çünkü bu suçlar bileşik suç adı altında birleşerek bağımsız benliklerin kaybetmişlerdir. Karma suçlarda da görünüşte normlar çatışması vardır. Fail, hafiften ağıra doğru izlediği suç çizgisi içinde yalnızca en ağır suçtan cezalandırılacağından, bu suçtan daha hafif olan suçların zamanaşımına uğramasının önemi yoktur. Gerçek içtima halinde ise her suç bağımsız varlıklarını sürdürür durumda olduğundan, her suç tabi olduğu zamanaşımı süresi sonunda ayrı ayrı zamanaşımına uğrar.

Dava Zamanaşımı Sürelerinin İşlemeye Başlaması

Dava zamanaşımı sürelerinin başlangıç anı ile ilgili olarak doktrinde çeşitli görüşler bulunur. Bir görüşe göre, önemli olan husus suçun ilk ortaya çıktığı, halk tarafından öğrenildiği günü, başka bir görüş ise dava zamanaşımının soruşturma işleminin yapıldığı gün başlayacağını savunur. Buna göre, savcılık makamının soruşturmaya başladığı gün esas alınır. Diğer bir görüş de, bir günün 24 saat olması sebebiyle suçun işlendiği günü ölçü alarak, o günün bitiminin ertesi gününü esas alınır. Yani suçun işlendiği anı bir gün olarak kabul edilir, sürenin ertesi günden başlatılması gerektiğini savunur. Son görüş ise, dava zamanaşımı süresinin suçun işlendiği gün başlayacağını savunur. ‘’ TCK’nın dava zamanaşımını düzenleyen 66. maddesinin 6. fıkrasında çeşitli suç tiplerine göre zamanaşımı süresinin hangi günden başlayacağı belirtilmiştir. Buna göre; zamanaşımı, tamamlanmış suçlarda suçun işlendiği günden, teşebbüs halinde kalan suçlarda son hareketin yapıldığı günden, kesintisiz suçlarda kesintinin gerçekleştiği ve zincirleme suçlarda son suçun işlendiği günden, çocuklara karşı üst soy ve bunlar üzerinde hüküm ve nüfuzu olan kimseler tarafından işlenen suçlarda çocuğun on sekiz yaşını bitirdiği günden itibaren işlemeye başlar. Düzenleme böyle olmakla birlikte suçun işlendiği günün zamanaşımı süresinin hesaplanmasında dikkate alınıp alınmayacağı belirtilmemiştir. 765 sayılı mülga TCK dönemi uygulamasında olduğu gibi zamanaşımı süresinin suçun işlendiği günden itibaren başlayacağı ifade edilmektedir.

Tamamlanmış Suçlarda

Tamamlanmış suçtan kasıt bir suçun tüm unsurları ile gerçekleşmesidir. Burada suçun bütün objektif ve sübjektif unsurları tam olmalıdır. Suçun en önemli unsurlardan olan “netice” tamamlanmış suçlarda ortaya çıkar. Genel olarak neticenin gerçekleştiği gün zamanaşımı da işlenmeye başlar. 5237 sayılı yeni TCK. nun 66/6 maddesine göre tamamlanmış suçlarda zamanaşımı; suçun işlendiği günden itibaren işlemeye başlar. Suç bütün unsurları ile birlikte gerçekleşirse tamamlanmış olur. Tamamlanmış suçlarda zamanaşımı suçun işlendiği günden itibaren başlar. Ceza hukukunda fiilden kasıt da hareket, nedensellik bağı ve sonuç olması nedeniyle zamanaşımı sonucun gerçekleşmesiyle işlemeye başlar.  Örneğin kasıtlı insan öldürme suçunda ölüm olayı failin fiilinden birkaç gün sonra gerçekleşirse zamanaşımı ölüm gününden başlar. Bunun gibi trafik kazasında da ölüm olayı kazadan birkaç gün sonra gerçekleşirse zamanaşımı bugünden işlemeye başlar. Fakat bazı taksirli suçlarda, örneğin hatalı inşa edilmiş olan bir elektrik hattının, inşasının tamamlandığı tarihten 5-10 yıl sonra bir kişinin yaralanmasına veya ölmesine neden olmasında, yine hatalı olarak yapılmış bir binanın 5 10 yıl soma yıkılması sonucu ölüme veya yaralanmaya sebep olması durumunda zamanaşımı hangi tarihten itibaren başlayacaktır.

Teşebbüs Halinde Kalmış Suçlarda

‘’5237 sayılı yeni TCK. nun 66/6. maddesi ile teşebbüs halinde kalan suçlarda zamanaşımının son hareketin yapıldığı günden itibaren işlemeye başlayacağı hükme bağlanmıştır. 765 sayılı TCK. nun 103. maddesinde yer alan “Teşebbüs olunan veya icra ikmal olunamayan cürümler” deyimi genel olarak teşebbüs konusunun düzenlenmesine yönelik olarak getirilmiştir.

5237 sayılı yeni TCK. de tam teşebbüs, eksik teşebbüs ayrımı kaldırılmış olup, teşebbüs konusu tek madde olarak 35. maddede düzenlenmiştir. TCK, 35. maddeye göre: (1) Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur. (2) Suça teşebbüs halinde fail, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine on üç yıldan yirmi yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine dokuz yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadar indirilir. ’’Neticeli suçlarda özellikle incelenmesi gereken neticenin, fiilin işlenmesinden çokça bir süre geçtikten sonra gerçekleşmesi halidir. Mesela kasten bir kişiyi öldürmek için hareket eden failin eylemi sonucu mağdur ölmeyip ağır yaralansa, fail hakkında kasten öldürmeye teşebbüs suçundan dava açılsa ve yargılama devam ederken mağdur ölmüş olsa, zamanaşımı başlangıcı doktrindeki görüşe göre teşebbüs aşamasında kalan suçlarda  zamanaşımı hareketin yapıldığı günden itibaren işlemeye başlar. Fiilin neticesinin daha sonra meydana gelmesinin bir önemi yoktur.

İştirak Halinde İşlenen Suçlarda

Bu konuda doktrinde iki farklı görüş bulunmaktadır. Bunlardan ilki iştirak halinde işlenmiş suçlarda her ortağın fiilinin bağımsız olması ve bu sebeple dava zamanaşımının her ortak için suça yaptığı katkı anından başlayarak işlemeye başlaması gerektiğidir.
Diğer görüş ise bağlılık kuralından harekettir. Bu görüşe göre suç ortaklarının işlenen fiilden sorumlu olabilmeleri için failin bütün şerikler için aynı olan suçun icrasına başlaması ya da en azından teşebbüs aşamasında olması gerekir. Suç ortaklarının cezai sorumluluğu suçun işlenip tamamlandığı ya da teşebbüs aşamasında kalmışsa son icra hareketinin yapıldığı andan itibaren başlar. Dolayısıyla bütün suç ortakları için zamanaşımı failin hareketi yaptığı anda başlar.

Şeriklerin suçla ilgili hareketlerinin farklı zamanlarda gerçekleşmesi zamanaşımı başlangıcı yönünden bir önem taşımaz. Örneğin azmettirme durumunda da aynı durum önem taşır. Yani azmettiren bakımından zamanaşımı, azmettirdiği tarihte değil azmettirilen kişinin suçu işlendiği anda başlar. Suç tamamlanıp teşebbüs aşamasında kalmadığı sürece, sonuçsuz azmettirme cezayı gerekli kılmaz.

Zincirleme Suçlarda

5237 sayılı TCK’nın 66. maddesinin altıncı fıkrasında zincirleme suçlarda zamanaşımı süresinin son suçun işlendiği günden başlayacağı görülmektedir. ‘’Zincirleme suçta zamanaşımının zincirleme suçu oluşturan suçlardan en sonuncusundan başlamasının nedeni suç kararındaki birliktir.’’ Zincirleme suç tek bir fiilden oluşmadığından kendisine özgü bir sonucu ve tamamlanma anı da yoktur. Bu sebeple zamanaşımı, kanunun en son ihlaline teşebbüsün bittiği ya da kanun tarafından belirlenen ihlalin tamamlandığı andan başlar. Zincirleme suçlarda zamanaşımının esas alındığı tarih teselsülün sona erdiği tarihtir. Bu tarih ise genel olarak teselsül eden suçun en son işlendiği tarihtir. Zincirleme suçlarda, teselsül eden suçlardan bazılarının teşebbüs aşamasında kalmasının, suçu teselsül eden suç olmaktan çıkarmayacağı açıktır. Birbirine bağlanan suçların en sonuncusu teşebbüs aşamasında kalmış ise burada sanığın en son fiil tarihi ile teselsülün bittiği tarih aynı olması durumunda zamanaşımı da bu andan başlayarak işlemeye başlar. Teselsül eden en son suç sonuçlanmış ise bu durumda bu suçun tamamlandığı anda zincirleme suçun bittiği an olarak kabul edilmektedir.

Dava Zamanaşımının Durması Ve Kesilmesi

Dava zamanaşımı suçun işlenmesiyle başlar. Ancak kendisine bağlanan sonuç ve etkilerin doğabilmesi için suçun gerektirdiği cezaya uygun olan sürelerin dolması gerekmektedir. Bu sürelerin tamamlanması için zamanaşımı engellerinin ortaya çıkmaması gerekir. Kanunda öngörülmüş sebeplerle zamanaşımı süresinin hiç işlememeye başlaması ya da işlemeye başlayan dava zamanaşımı süresinin ilerlememesi zamanaşımının durmasını, işlemeye başlamış zamanaşımının süresinin kanunda öngörülen bir sebeple kesilmesini ifade eder. ”Bir suçun işlenmesi ile başlayan dava zamanaşımı, bir engel çıkmaması halinde o suçun gerektirdiği sürenin dolmasıyla tamamlanır. Ancak dava zamanaşımı işlemeyi sürdürürken birtakım engellerle karşılaşılabilir. Bu engeller dava zamanaşımını durduran ve kesen nedenlerdir. Dava zamanaşımının durması, kanunda açıkça sayılan bazı hallerde kamu davasının yürütülememesinden dolayı, bu halin ortaya çıkmasından ortadan kalkınasına kadar geçen zaman zarfında, dava zamanaşımının o ana dek geçen süre saklı kalmak kaydıyla işlememesidir.  Dava zamanaşımını durduran sebepler ortadan kalkmadıkça zamanaşımı tekrar işlemeye başlamaz.”

Dava Zamanaşımı Süresinin Durması

Kamu davası devam ediyorken bazı yargılama işlemlerinin yerine getirilmesinin zaman alması  (tanıkların dinlenmesi, bilirkişi incelemesi ve keşif gibi) ve ülkemizde adlî makamların çok yoğun olması sebebiyle TCK bazı hallerde dava zamanaşımının işlemeyeceğini, durabileceğini kabul etmiştir. Bu hallerini gerekçesini dava zamanaşımı kabul eden görüşler temellendirmektedir.

Bu gerekçeler şunlardır:

  • Kamu davasının açılabilmesi için izin ya da karar öngörülen durumlarda ilgili makama başvurma.
  • Bekletici mesele yapılması.
  • Fail hakkında kaçaklık kararı verilmesi.
  • TCK dışındaki kanunlarda dava zamanaşımını durduran sebepler.

Durma sebepleri varsa dava zamanaşımının ne kadar süre duracağı konusunda 5237 Sayılı TCK da bir hüküm bulunmamaktadır. Yani TCK, kesme nedenlerinden farklı olarak durma halinde uzamanın üst sınırını öngörmemiştir. Bunun sonucunda da engel ortadan kaldırılıncaya kadar dava zamanaşımı durmayı sürdürür. Engel ortadan kalktığında ise dava zamanaşımı süresi kaldığı yerden işlemeye başlar. Dava zamanaşımını durduran sebeplerin kabul edilme sebebi savcı veya mahkemenin kanunda öngörülmüş engellerin varlığı halinde soruşturma veya kovuşturmaya devam etmelerinin mümkün olmamasıdır. Bu sebepler kovuşturma veya soruşturmaya kısa süreli ara verir. Sebepler ortaya çıktığında o ana kadar işlemiş olan süre kaldığı yerden devam eder. Davanın görülebilmesinin mümkün olmadığı durumlarda zamanaşımı süresinin işlemesi haksız sonuçlar doğurur.

Dava zamanaşımını durduran sebeplerin ortaya çıkması durumunda dava zamanaşımı süresi işlemeyecek, bu sebebin ortadan kalktığı andan itibaren süre kaldığı yerden işlemeye devam edecektir. TCK’da durma sebeplerinin gösterilmesi ile birlikte, durma süresinin üst sınırının ne olacağı konusunda öngörme olmamıştır.”Bu konuda üst sınırın net olduğu bir durum, mahkemenin davayla ilgili olan bir kanun maddesini Anayasa’ya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesine götürmesi halinde bekletici meselenin beş ay olmasıdır. Diğer durumlarda ise üst sınırın ne olacağı konusunda kesin bir şey söylemek zordur. Hatta doktrinde bu sürenin sonsuza dek sürebileceği ileri sürülmektedir. İştirak halinde de zamanaşımı süresinin durmasının diğer suç faillerini de etkileyeceği kabul edilmektedir. Fakat mahkemenin durma sebebinden etkilenen suç ortağının dosyasını ayırması halinde durma sebebi sadece ilgili fail açısından geçerli olacaktır.”

Dava Zamanaşımı Süresinin Kesilmesi

Dava zamanaşımı süresinin kesilmesi, kanunda açıkça sayılan bazı hukuki fiillerden dolayı, o ana kadar işlemiş olan dava zamanaşımı süresinin işlememiş kabul edilmesini ve dava zamanaşımı süresinin yeni baştan işlemeye başlamasını ifade eder. Kesilme sebeplerinin var olması gerektiğini savunan yazarlar, dava zamanaşımı süresini kesen nedenlerin, durma nedenlerinde olduğu gibi, zamanaşımını varlık sebebini açıklayan görüşlerle aynı temele dayandırırlar. Dava zamanaşımı süresinin kesilmesi, kanunda açıkça sayılan bazı hukuki fiillerden sebeple, o ana kadar işlemiş olan dava zamanaşımı süresinin işlememiş sayılmasını ve dava zamanaşımı süresinin yeni baştan işlemeye başlamasını ifade eder.  Dava zamanaşımı süresinin kesilmesi, ceza soruşturmasına ilişkin belli işlemlerin yapılması nedeniyle, o ana kadar işlemiş olan sürenin işlememiş sayılmasıdır.  Dava zamanaşımını kesen işlemlerin ortak özelliği, bunların devletin cezalandırma isteğini gösteren işlemler olmasından ileri gelmektedir. Dava zamanaşımı süresini kesici etki ancak mahkeme ve savcı işlemelerine tanınabilir, çünkü yalnızca bu işlemler kamu davasının canlı ve hareketli olduğunu göstermektedir.

Dava zamanaşımı süresini kesen nedenler;

5237 Sayılı TCK nun 67/1. maddesinde, (2) Bir suçla ilgili olarak;

  • Şüpheli veya sanıklardan birinin savcı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi,
  • Şüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi,
  • Suçla ilgili olarak iddianame düzenlenmesi,
  • Sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkûmiyet kararı verilmesi,

Halinde, dava zamanaşımı kesilir.” şeklinde dava zamanaşımını kesen sebepler belirtilmiştir.

Dava zamanaşımının kesilmesinin sonucu, durmasından farklı olarak, o ana kadar geçen sürelerin yok sayılması ve baştan itibaren sürenin tekrar işlemesidir. Kesilme sebebinin ortaya çıkması ile zamanaşımı yeniden işlemeye başlar. Başka bir deyişle ile yeniden işleyecek olan zamanaşımı süresinin ilk günü kesilme sebebinin ortaya çıktığı gün olur. TCK’nın 67. maddesinin 3. fıkrasına göre de zamanaşımını kesen birden fazla sebebin varlığı halinde, zamanaşımı süresi son sebebin gerçekleştiği günden itibaren yeniden işlemeye başlar. Zamanaşımı süresinin kesilmesi durumunda, yeni sürenin üst sınırı konusunda TCK’nın 67. maddesinin son fıkrasında bir düzenleme getirilmiştir. Bu düzenlemeye göre yeni zamanaşımı süresi kanunda belirtilen sürenin en fazla yarısına kadar uzar. Bu sürelerin hesabı da TCK’nın 72. maddesi uyarınca yapılır.

Dava Zamanaşımın Sonuçları

Dava zamanaşımı TCK’nın 72. maddesinin 2. Fıkrasına göre mahkeme tarafından re’sen (kendiliğinden) uygulanır. Bundan şüpheli, sanık ve hükümlü kendileri vazgeçemezler. Yargılama sırasında mahkemenin, dava zamanaşımının dolduğunu fark etmesi sonucunda, bu konuyu diğer meselelerden önce inceleyip karara bağlaması gerekir. Eğer dava temyiz aşamasında ise, aynı incelemenin Yargıtay tarafından yapılması gerekir.  Ayrıca CMK’nın 223. maddesinin 9. fıkrası uyarınca fail hakkında derhal beraat kararı verilebilecek şartlarda durma, düşme ve ceza verilmesine yer olmadığı kararının verilmemesi gerekir. Dava zamanaşımının süresinin dolması düşme sebeplerinden olduğu için, mahkemenin beraat kararı verebilecek bir durumun varlığı halinde düşme kararı değil beraat kararının vermesi gerekir. Zira beraat kararının verilmesi fail açısından lehe bir durumdur. Yüklenen suçun dava zamanaşımına uğraması neticesiyle davanın düşmesi , aynı fiilden dolayı malların geri alınması ve uğranılan zararın tazmini için açılacak şahsi hak davasını etkileyemez. Ceza kanunumuzun 74. maddesinin 2. fıkrasında bu imkân hüküm altına alınmıştır. Fakat Borçlar Kanunu’nda haksız fiiller için öngörülen zamanaşımı süresi davaya konu olan suçun zamanaşımı süresinden daha az olduğu durumlarda haksız fiil zamanaşımı süresi suçun zamanaşımı süresine tabi olur. Nihayet ilgili suç zamanaşımına tabi olmayan bir suç olması durumunda haksız fiil için de zamanaşımı süresi olmaz.

‘’Davanın zamanaşımına uğrayıp uğramadığını ilişkin sorun diğer tüm sorunlardan önce ele alınmalı ve karara bağlanmalıdır. Zira davanın zamanaşımına uğradığına hükmedilmesi halinde, başka hiçbir işlem yapılmaksızın düşme kararı verilmesi zorunludur. Zamanaşımının uygulanması sanığa herhangi bir külfet getirmediğinden, diğer düşme nedenlerine göre öncelikle uygulanacaktır.” Zamanaşımını kesen sebebin ortaya çıktığı tarih konusunda belirsizlik varsa bu durumun sanık lehine göz önünde tutulması gerekir.

Sonuç

Toplum düzenini bozan fiilleri işleyenleri cezalandırarak toplumda disiplini ve düzeni sağlamak devletin temel görevlerindendir. Bu aynı zamanda devlete tanınmış bir haktır ve devletin ceza verme hakkı olarak tanımlanır. Devletin ceza verme hakkı şüpheli hakkında kamu davası açılması ile başlar, yargılama sonunda verilen cezanın usulünce çektirilmesi ile son bulur.

‘’Devlet, belirli bir sürenin geçmesinden sonra bazı düşüncelerle bu hakkını kullanmaktan feragat edebilir. Gerçekten özgürlüklerin ve suçsuz insanların korunması ilkesi, bir vatandaşın sonsuza dek suç isnadı altında tutulmasını olanaklı kılmaz. Zamanla delillerin yok olması ve sosyal faydanın azalması gibi nedenlerle artık kişilerin cezalandırılmasında sosyal yarar kalmayabilir. Diğer taraftan suçlunun korunması ve ıslahı da gözetilmelidir. Bu ilkelerden hareketle devletler belirli bir süre içinde suç ve suçlu hakkında yargı sürecini tamamlayamaması halinde bu süreci durdurmaktadır. Bunun hukuki düzenlemedeki yeri zamanaşımı müessesesidir. Zamanaşımı süresinin dolması ile devlet ceza verme hakkından vazgeçmiş olur.’’ Devletin ceza verme hakkından feragat anlamına gelen zamanaşımı ile ilgili yapılan değişikliklere bakıldığında; 5237 sayılı TCK’da, zamanaşımı süreleri ve ilkeleri konusunda, 765 sayılı TCK’dan daha farklı olarak düzenlemeler getirilmiştir. TCK’da dava zamanaşımıyla ilgili bazı konularda eksiklik bulunmaktadır, eksik olan meselelerin yorum yoluyla çözülebilir. Bu bağlamda ilgili maddelerin ele alınması ile dava zamanaşımının konuluş amacına uygun çözümler bulunabilir. 

Beylikdüzü Ceza Avukatı ile iletişime geçmek için 0535 667 10 77 numaralı telefonu arayabilir. Randevu alarak görüşme gerçekleştirebilirsiniz.

“CEZA DAVALARINDA ZAMANAŞIMI” için 1 yorum

  1. Hocam merhaba 30.07.2007 de banka ve bilişim sistemlerini kullanmak suretiyle hakkımda dava açıldı benle beraber 4 kişi daha vardı 2016 6.ayda temyize gönderdik 2021 7 ayda eksik evrak sebeyile mahkemeye iade edildi 9.cu ayın 8 indede eksik tamamlanıp tekrar yargıtaya gitmiş açıklamada zaman aşımı yaklaşıyor ibaresi var bu arada 5 ayrı dosyanın her birinden 3 yıl toplamda 15 yıl ceza artı para cezaları aldım size göre zaman aşımı nezaman dolar şimdiden teşekkürler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir