KARŞILIKLI BOŞANMA İSTEMİ – EŞİNE FİZİKSEL ŞİDDET UYGULAYAN VE EŞİNİ TEHDİT EDEN ERKEK – KADININ, BAŞKA ERKEKLERLE GEZMESİ – ERKEĞİN KUSURUNUN DAHA AĞIR OLDUĞU
Özet: Erkeğin eşine fiziksel şiddet uyguladığı ve hakaret ettiği, eşini tehdit ettiği; yapılan yargılama ve toplanan delillerden mahkemenin de kabulünde olduğu üzere davacı-davalı kadının başka erkekle gezerek güven sarsıcı davranışlarda bulunduğu anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu duruma göre boşanmaya neden olan olaylarda davacı-davalı kadına oranla davalı-davacı erkeğin daha ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Hal böyleyken, tarafların eşit kusurlu kabul edilmesi doğru olmamış ve bozmayı gerektirmiştir.
KARŞILIKLI BOŞANMA İSTEMİ – GEREKÇESİZ DİRENME KARARI VERİLEMEYECEĞİ
Özet: Yerel mahkemece direnme kararında Özel Dairenin “davalı-birleşen davacı kadın yararına hükmedilen maddi tazminat miktarının çok olduğu” yönündeki bozma kararına karşı hangi gerekçeyle direnildiğine, bozma kararının hangi nedenle doğru bulunmadığına ilişkin herhangi bir gerekçeye yer verilmediği yer anlaşılmaktadır. Bu hâliyle anılan direnme kararının Anayasanın ve yasanın aradığı anlamda gerekçe içerdiğinden söz edilemez. Çünkü Yargıtayca bozulan karar (kararın hem hüküm fıkrası hem de gerekçesi) ortadan kalkacağından, hukuki geçerliliğini yitirir. O hâlde, Mahkemece yapılacak iş, bozma kararında yer verilen bozma gerekçelerine karşı, direnmenin gerekçesini de (gerekirse yeni bir hüküm oluşturmayacak şekilde yasal sınırlarda genişleterek) açıkça kaleme alarak kararda göstermek olmalıdır.
FİİLİ AYRILIK NEDENİNE DAYALI BOŞANMA DAVASI – DAVACININ, ORTAK HAYATIN KURULAMADIĞINA İLİŞKİN DELİL BİLDİRMEMESİ – DAVANIN REDDİNE İLİŞKİN DİRENME KARARININ USUL VE YASAYA UYGUN OLDUĞU
Özet: Davacının daha önce açtığı boşanma davasının, “davacının davasını ispatlayamadığı gerekçesiyle” reddedilerek kesinleştiği ve kesinleşme tarihi ile eldeki davanın açıldığı tarih arasında üç yıldan fazla bir sürenin geçtiği sabittir. Ne var ki, davacı, ön inceleme duruşmasında “davaya ilişkin bildireceğim delilim yoktur” demek suretiyle kanunda öngörülen üç yıllık süre içerisinde ortak hayatın kurulması amacıyla bir araya gelinmediği hususunda herhangi bir ispat vasıtası sunmayacağını ortaya koymuştur. Davalı kadın ise davaya cevap vermediği gibi duruşmalara da katılmamıştır. Bu durumda, HMK’nın 128. maddesi gereğince dava dilekçesinde ileri sürülen vakıaların tamamını inkâr etmekle yetinmiştir. Eldeki davanın resen araştırma ilkesinin uygulandığı bir dava olmadığı da açıktır. Bu sebeplerle, yukarıda açıklanan hususlara değinen yerel mahkeme direnme kararı usul ve yasaya uygundur.
ÜÇ ÇOCUĞUNA KAVUŞMAK İÇİN MÜCADELE EDEN ANNENİN VARLIĞININ YADSINAMAYACAĞI – ÇOCUKLARIN, BABANIN AİLESİ TARAFINDAN DAHA İYİ BAKILIYOR OLMASININ, VELAYETİN TEVDİİ NEDENİ OLAMAYACAĞI
Özet: Dosya kapsamı itibariyle çocukların anne yanında kalmasının onların bedeni, fikri ve ahlaki gelişmesine engel olacağı yönünde ciddi sebep ve deliller de bulunmadığı gibi küçük yaşta evlendirilip üst üste dünyaya gelen üç çocuğuna kavuşmak için mücadele eden bir annenin varlığı yadsınarak sırf ortak çocukların davalı babanın ailesi tarafından bakım, eğitim ve sağlık ihtiyaçlarının yeteri kadar karşılanıyor olması sebebiyle fiilen velayet hakkını kullanmayan babaya velayetin tevdi edilmesi doğru görülmemiştir.
SOSYAL VE EKONOMİK DURUM ARAŞTIRMASINDA ÇALIŞMADIĞI BELİRTİLEN KADININ TANIĞININ ÇALIŞTIĞINI BEYAN ETMESİ – YENİDEN SOSYAL VE EKONOMİK DURUM ARAŞTIRMASI YAPILMASI GEREKTİĞİ
Özet: Sosyal ve ekonomik durum araştırma tutanağında davacı kadının ev hanımı olduğu, ailesi ile birlikte kaldığının belirtilmesine karşın, davacı kadının tanığı …’nin anlatımına göre fındık fabrikasında altı aydır çalıştığı, aylık 1.300 TL gelir elde ettiği anlaşılmaktadır. Bu durumda yeniden usulünce ekonomik ve sosyal durum araştırması yapılması, kadının çalışıp çalışmadığının belirlenmesi, çalıştığının anlaşılması halinde ise, geliri sorulmak suretiyle düzenli ve sürekli olup olmadığı, kendisini yoksulluktan kurtaracak düzeyde bulunup bulunmadığı araştırılarak, gerçekleşecek sonuca göre, davacı kadının yoksulluk nafakası talebi hakkında karar verilmesi gerekirken, bu konuda eksik incelemeyle yazılı şekilde yoksulluk nafakasına hükmedilmesi usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
EŞİNE BAĞIMSIZ BİR KONUT TEMİN ETMEYEN VE EŞİNİ AŞAĞILAYAN ERKEK – TELEFON KONUŞMALARININ GÜVEN SARSICI BOYUTA ULAŞAN KADIN – KUSURUN EŞİT OLDUĞUNUN KABULÜ GEREKTİĞİ
Özet: Davacı erkeğin eşine tam anlamıyla bağımsız bir konut temin edemediği ve sürekli eşine “Cahilsin, aptalsın ve senden bir şey olmaz” diyerek aşağıladığı, buna karşılık davalı kadının da, sürekli telefonda konuştuğu, bu telefon konuşmalarının güven sarsıcı boyuta ulaştığı ve mahkemece kadına yüklenen ve kadın tarafından temyize gelinmeyerek kesinleşen güven sarsıcı davranışları yanında birlik görevlerini ihmal ettiği anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında, boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduğunun kabulü gerekir.
TERK İHTARI ÇEKİLMEKLE, ÖNCEKİ KUSURLU DAVRANIŞLARIN AFFEDİLMİŞ SAYILACAĞI
Özet: Bir eş, terk ihtarı çekmekle eşinin ihtar istek tarihinden önceki kusurlu davranışlarını affetmiş, en azından hoşgörüyle karşılamış olur. Affedilmiş veya hoşgörüyle karşılanmış olaylar da MK 166/1-2. maddesine dayalı boşanma davası için; boşanma sebebi olarak kabul edilemez.
EŞİNE ŞİDDET UYGULAYAN, AİLESİNİN EŞİNİ EVDEN KOVMASINA SESSİZ KALAN KOCA – EŞİNİ SEVMEDİĞİNİ VE EŞİNİN AİLESİNE ‘DEFOLUN’ DİYEN KADIN – ERKEĞİN KUSURUNUN AĞIR OLDUĞU
Özet: Davacı erkeğin, eşine fiziksel şiddet uyguladığı, babasının eşini evden kovmasına ve evlilik birliğine müdahalesine sessiz kaldığı, davalı kadının da; babasının zoruyla evlendiğini davacıyı sevmediğini ve istemediğini söylediği, evlilik birliğinin devamı için yapılan görüşmeler sırasında eşinin ailesine “defolun gidin” dediği anlaşılmaktadır. Öte yandan, evliliğin fiilen dört gün devam ettiği ve cinsel birleşmenin gerçekleşmesi için eşlerden beklenen makul sürenin geçmediği, davacı erkeğin eşine bu konuda makul süre tanımadığı, erkeğin dava dilekçesinde kadının bakire olmadığı vakıasına dayanmadığı gibi, kadının bakirelik konusunda rapor almaya zorlanamayacağı ve bu yöne dair itirazının kendisine kusur olarak yüklenemeyeceği anlaşılmaktadır. Bu haliyle boşanmaya sebep olan vakıalarda erkeğin ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekir.
KOCASINA, MÜŞTEREK ÇOCUĞUN ONDAN OLMADIĞINI SÖYLEYEN KADIN İLE EŞİNİ AŞAĞILAYAN, MÜŞTEREK ÇOCUĞU KAÇIRAN ERKEĞİN EŞİT KUSURLU KABUL EDİLECEĞİ – FİZİKSEL ŞİDDETİN İSPATLANAMADIĞI
Özet: Dava, boşanma davası ve tazminat talebine ilişkindir. Davacı kadının “eşinden soğuduğunu, onu istemediğini, boşanırım annemin evine giderim sonra da evlenirim , çocuk senden değil, çocuk şu anda babasının yanında, babası sen değilsin” dediği, davalı erkeğin ise eşini aşağıladığı, annesinin evlilik birliğine müdahalesine tepkisiz kaldığı, müşterek çocuğu kaçırdığı sabit olup, boşanmaya neden olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduğunun kabulü gerekir.
DAVALI KOCANIN EŞİNE ŞİDDET UYGULAMASI, HAKARET VE TEHDİTTE BULUNMASI – KADININ HAKARETLERİNİN, KOCANIN KUSURLU EYLEMİNDEN SONRA GERÇEKLEŞMESİ – KOCANIN EŞİNİ AFFETMİŞ SAYILDIĞI
Özet: Kadına atfedilen hakaret eyleminden sonra evlilik devam etmiş olduğu gibi onun dönmesini istemekle koca eşinden kaynaklanan bu kusurlu eylemi affetmiş, en azından hoşgörüyle karşılamış sayılacağından artık bu eylem boşanmaya esas alınamayacağı gibi yukarıda da kusurlu eylemleri açıklanan kocanın tam kusurlu olduğunun kabulü gereklidir. Hal böyle iken taraflar eşit kusurlu kabul edilerek davacı kadının maddi ve manevi tazminat isteklerinin reddi doğru olmamıştır.
BOŞANMA VE KİŞİLİK HAKLARINA SALDIRI NEDENİYLE TAZMİNAT İSTEMİ – BİRLİK GÖREVLERİNİN YERİNE GETİRİLMEMESİNİN KİŞİLİK HAKLARINA SALDIRI TEŞKİL ETMEYECEĞİ
Özet: Boşanmaya neden olan olaylarda birlik görevlerini yerine getirmeyen davalı (koca ) tamamen kusurludur. Kocanın birlik görevlerini yerine getirmemesi davacı (kadın)’ın kişilik haklarına saldırı teşkil etmez. Davacı (kadın) yararına Türk Medeni Kanununun 174/2. maddesi koşulları oluşmamıştır. Davacı (kadın)’ın manevi tazminat isteminin reddi gerekirken delillerin takdirinde hataya düşülerek yetersiz gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
HER İKİ TARAFIN DA KARŞILIKLI BOŞANMA DAVASI AÇTIĞI -EVLİLİĞİN DEVAMINDA KORUNMAYA DEĞER BİR YARAR KALMADIĞI – DAHA AZ KUSURLU TARAFIN BOŞANMAYA KARŞI ÇIKMASININ, HAKKIN KÖTÜYE KULLANIMI NİTELİĞİNDE OLDUĞU
Özet: Gerçekleşen olaylara göre boşanmaya neden olan olaylarda davalı-karşı davacı (koca)’nın daha fazla kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Bu bakımdan, mahkemece tarafların eşit kusurlu kabul edilmeleri isabetli değil ise de, davacı-karşı davalı (kadın)’da boşanma davası açtığından, evlilik birliğinin devamında taraflar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamıştır. Az kusurlu olan davacı-karşı davalı (kadın)’ın boşanmaya karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olup MK 166/2. maddesi koşulları gerçekleştiğinden, davalı-karşı davacı (koca)’nın boşanma davasının kabulüne karar verilmesi sonucu itibariyle doğrudur.
DAVALININ, DAVADAN SONRA ORTAYA ÇIKAN SADAKATSİZLİĞİNİN BOŞANMA KARARINA ESAS ALINAMAYACAĞI – MÜŞTEREK KONUTU TERK EDEN KADININ TAM KUSURLU OLDUĞU – TAZMİNAT VE YOKSULLUK NAFAKASINA HÜKMEDİLEMEYECEĞİ
Özet: Mahkemece boşanmaya sebep olan olaylarda, davalı erkek sadakatsiz kabul edilerek ağır kusurlu bulunmuştur. Ne var ki, her dava açıldığı tarihteki şartlara tabidir. Davadan sonra oluşan olaylar boşanma kararında esas alınamaz, ancak yeni bir davanın konusu olur. Davalının sadakatsizliği dava tarihinden sonra olup bu davada nazara alınamaz. Gerçekleşen bu durum karşısında boşanmaya sebep olan olaylarda müşterek evi terk edip birlikte yaşamaktan kaçınan davacı kadın tam kusurludur.
KADININ, EŞİNİN İLK EVLİLİĞİNDEN OLAN OĞLUNUN EŞİNE FİZİKSEL ŞİDDET UYGULAMASI – KOCANIN BAĞIMSIZ KONUT TEMİN ETMEDİĞİ – KADININ KUSURUNUN DAHA BASKIN OLDUĞU
Özet: Davalı kadının mahkemece tespit edilen ve gerçekleştiği sabit olan kusurlu davranışı yanında, davacı kocanın ilk eşinden olan oğlunun eşine fiziksel şiddet uyguladığı da anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu olaylara göre ve evlilik birliğini temelinden sarsan olaylarda davalı kadının kusurunun daha baskın olduğunun kabulü gerekir.
BOŞANM VE KARŞI DAVA İLE EVLİLİĞİN MUTLAK BUTLAN NEDENİYLE İPTALİ İSTEMİ – EVLENMEYE ENGEL DERECEDE AKIL HASTALIĞI BULUNDUĞU İDDİASI – EVLENME TARİHİNDEN ÖNCEKİ VESAYET DOSYASINDA ALINAN RAPORUN HÜKÜM KURMAYA ELVERİŞLİ OLMAYACAĞI
Özet: Evlenme tarihinden önce vesayet dosyasında alınan rapor davacının evlenme tarihi itibariyle evlenmesine engel olacak şekilde akıl hastalığının bulunup bulunmadığına ilişkin bir bilgiyi içermemektedir. Hal böyle olunca; mahkemece, davacı/davalı(koca)nın evlenme akdinin yapıldığı tarihte sürekli bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun olup olmadığı ve evlenmeye engel olacak derecede akıl hastalığının bulunup bulunmadığı hususu tıbben belirlenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.
BOŞANMADA KUSUR BELİRLEMESİ – AĞIR KUSURLU EŞ YARARINA YOKSULLUK NAFAKASINA HÜKMEDİLEMEYECEĞİ
Özet: Davacı-davalının, eşini istemediğini söylediği, müşterek evin seçilmesi ve eşyaların alınması konusunda eşine baskıcı davrandığı; davalı-davacının ise sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışlarda bulunduğu, eşini istemediğini söylediği ve eşine hakaret ettiği anlaşılmaktadır. Boşanmaya sebep olan olaylarda davalı-davacı kadın ağır kusurludur. Hal böyle iken tarafların eşit kusurlu kabul edilmesi ve bu hatalı kusur belirlemesine bağlı olarak ağır kusurlu davalı-davacı kadın lehine koşulları oluşmadığı halde, yoksulluk nafakası takdiri doğru değildir.
DAVACI KADININ EŞİNİN İŞİNDEN RAHATSIZLIK DUYARAK EŞİNİ AŞAĞILAMASI – DAVALI ERKEĞİN EŞİNE HAKARET ETTİĞİ – TARAFLARIN EŞİT KUSURLU OLDUĞUNUN KABULÜ GEREKTİĞİ
Özet: Davacı kadının eşinin kapıcı olmasından rahatsızlık duyarak eşini aşağıladığı ve müşterek konutu terk ettiği, kadına yüklenen diğer kusurlu davranışların ispatlanamadığı, davalı erkeğin ise eşine hakaret ettiği, velayete yönelik düzenlenen sosyal inceleme raporundaki müşterek çocuk beyanlarının ise hükme esas alınamayacağı anlaşılmaktadır. O halde, boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduklarının kabulü gerekir .
ÇOCUKLAR İLE ANNE ARASINDA DÜZENLENEN KİŞİSEL İLİŞKİNİN UZUN OLDUĞU – DAVACI KARŞI DAVALI ERKEK YARARINA MADDİ TAZMİNATA HÜKMEDİLMESİ GEREKTİĞİ
Özet: Taraflar arasında görülen karşılıklı boşanma davasında, mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile kusurları ve hakkaniyet ilkesi dikkate alınarak davacı-karşı davalı erkek yararına uygun miktarda maddi tazminat verilmesi gerekliliği ve davalı-karşı davacı anne ile çocuklar arasında kurulan her ayın son Cuma gününden başlatılan kişisel ilişki uzun olup, okul çağında bulunan çocukların eğitim durumunu engelleyici nitelikte olduğu gibi babanın velayet görevini de engelleyici nitelikte olduğundan hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
DAVACI KADIN YARARINA HÜKMEDİLEN TAZMİNATIN AZ OLDUĞU – ÇOCUKLA KİŞİSEL İLİŞKİ TESİSİNDE AYNI VE FARKLI ŞEHİR AYRIMINA GİDİLMESİNE GEREK OLMADIĞI – DAHA UYGUN SÜRE İLE KİŞİSEL İLİŞKİ TESİSİ GEREKTİĞİ
Özet: Taraflar arasındaki dava boşanmaya ilişkin olup, ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur dereceleri, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırı ile ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaat dikkate alındığında davacı kadın yararına takdir edilen maddi ve manevi tazminatın az oluşu ve çocukla kişisel ilişkiye dair düzenleme yapılırken, taraflar açıkça talep etmemişlerse, “ayrı şehir, aynı şehir ayrımına” gidilmesinin de önemi bulunmadığından daha uygun süreyle kişisel ilişki tesisi gerektiğinden bozma kararı verilmiştir.
Başakşehir Boşanma Avukatı ile 0552 298 92 18 numaralı telefondan iletişime geçerek dava konusu hakkında detaylı bilgi alabileceğiniz gibi randevu alarak görüşme sağlayabilirsiniz. Başakşehir Boşanma Avukatı, Esenyurt Boşanma Avukatı ve Beylikdüzü Boşanma Avukatı olarak hizmet veren Avukat Burak GÜN ile yapacağınız görüşmeler gizlilik ilkesi gereği sır olarak saklanacak ve ifşa edilmeyecektir.